Milli Gazete'den Sadettin İnan'ın haberine göre, şarbon vakalarının tartışıldığı bir dönemde hayvancılık sektörüyle ilgili hazırlanmış 'şok bir rapor ortaya çıktı. Mehdi Eker'in Bakanlığı döneminde Hayvancılık Genel Müdürlüğü'ne atanan ve bu görevi üç yıl yürüten Mustafa Kayhan, son yıllarda ithalatla ve hastalıklarla gündeme gelmeye başlayan ülke hayvancılığı ile ilgili çarpıcı bir rapor hazırladı. 52 sayfalık raporda, hayvancılık bütün yönleriyle ele alınırken, dünyadan da karşılaştırmalı örnekler verildi.
Yanlış politikaların Türkiye'yi hayvancılıkta ithalata bağımlı hale getirdiğine dikkat çekilen raporda, özellikle 2016 yılı sonrasında uygulanan politikalara işaret edildi. 2013 yılında Mehdi Eker'in bakanlığı döneminde Hayvancılık Genel Müdürlüğüne getirilen Kayhan, Faruk Çelik döneminde de bir süre bu görevini yürütmüş, 2016 yılında görevden alınmıştı.
SÜT TOZUNU BİLE İTHAL EDER HALE GELEBİLİRİZ!
Türkiye Hayvancılık Raporu'nda 2012 ve 2016 yılları arasında uygulanan politikalarla yerli üretimin teşvik edildiği ancak 2016 yılından sonra ise üretim odaklı politikalardan vazgeçilerek 'ithalatı önceleyen' tüketici odaklı politikaların hayata geçirildiğinin altı çizildi. Raporda, üretim odaklı politikalara tekrar geçilmemesi durumunda Türkiye'nin yakın bir zamanda süt tozunu bile ithal eder hale geleceği uyarısında bulundu.
Türkiye'yi hayvancılıkta ithalattan kurtarmanın çözüm yollarına da yer verilen raporda, hayvancılıkta özellikle 2016 sonrasında uygulanan politikalarla ilgili tespitler dikkat çekti.
İTHALATTA ESK TEKEL HALİNE GETİRİLDİ
2016 yılında yaşanan politika değişikliği ile Bakanlar Kurulu Kararı ile besilik dana ithalatındaki gümrük vergilerinin sıfırlanarak, Et ve Süt Kurumu'nun ithalatta tekel haline getirildiğine işaret edilen raporda, bu durum eleştirildi. Et ve Süt Kurumu'nun bir müdahale kurumundan ziyade ithalat ajansı durumuna getirildiğine vurgu yapılan raporda, “Günümüzde Et ve Süt Kurumu'nun bir müdahale kurumundan ziyade ithalat ajansı durumuna geldiğini, çoğu zaman piyasaların dengesini bozduğunu ve üretimi de olumsuz etkilemeye başladığın görmekteyiz. Son yılların üretim durumu ve süreç yönetimi ayrıntılı incelendiğinde durum daha açık olarak görülecektir" tespitinde bulunuldu.
İTHALATTA ŞARTLAR KOLAYLAŞTIRILDI!
AK Parti'li Bürokrat tarafından hazırlanan Türkiye Hayvancılık Raporu'nda, canlı hayvan ithalatının 2016 yılından sonra kolaylaştırıldığına dikkat çekilerek, şunlar kaydedildi: “İthalatta aranan 'içeriden hayvan bağlama ve sözleşmeli üretim yapma' şartı kaldırıldı. İthalat şartnamesindeki hükümler kaldırılarak ithalat genişletilmiş ve kriz yıllarındaki miktardan daha fazla hayvan ve et ithal edilmiştir. Kesimlik, besilik ve et ithalatı olabildiğince artırılmıştır. İlk defa küçükbaş kesimlikler de ithal edilmeye başlanmıştır"
Öyle ki hastalıklı hayvanların dahi ithalatının kolaylaştırıldığına vurgu yapılan raporda, “İhracatçı ülkelerde aranan şartlar esnetildiği için gelen bazı hayvanlarda sağlık sorunlarına rastlandı" tespiti yapıldı.
İTHALATTAN DEVLET VE YERLİ ÜRETİCİ KAYBETTİ!
Canlı hayvan ve et ithalatına rağmen bunun fiyatlara olumlu bir yansımasının olmadığına işaret eden Mustafa Kayhan, ithalatın yerli üreticiye verdiği zararın yanında kamu maliyesinin de ciddi bir vergi gelirinden mahrum bırakıldığının altını çizdi. Raporda bu konudaki tespit dikkat çekti: “Fiyatlarda ithalatın psikolojik etkisi ile kısmı bir düşme olmuş, ancak amaçlanan canlı hayvan ucuzluğu sağlanamamıştır. Tekel olan KİT'ler daha önce özel sektöre hayvan getiren şirketleri yüklenici yapmış, sadece tedarik zincirine bir halka eklenmiştir. Bu arada kamu maliyesinin gümrük vergi gelirleri buharlaşmıştır"
İTHALATIN PAYI SÜREKLİ YÜKSELİYOR!
Et fiyatlarının içeride aşırı arttığı bir dönemde canlı hayvan ve et ithalatının geçici bir süreliğine yapıldığı iddia edilse de raporda durumun öyle olmadığı belirtilerek, şu tespitte bulunuldu: “Türkiye'de yılda ortalama 2 milyon erkek besi danası kesime gitmektedir. Bugün itibarıyla yaklaşık yarısını ithalat ile tedarik ettiğimiz bir durum ile karşı karşıya gelmiş bulunmaktayız. Bunun yanı sıra, kasaplık sığır ithalatı ile 2017 de ilk defa başlayan ve yıl içinde 200 bin başı geçen kesimlik koyun ithalatı ve karkas et ithalatı birlikte değerlendirildiğinde, ithalatın payı daha da iyi anlaşılacaktır"
İTHALATIN ÜZERİ 'MİLLİ TARIM PROJESİ' İLE ÖRTÜLDÜ!
İthalatla ilgili yapılan en anlamlı tespit ise Milli Tarım Projesi vurgusu oldu. Tüm zamanların en büyük ithalatının yerli üretim vurgusunun yapıldığı 'Milli Tarım Projesi'nin açıklandıktan sonra yapıldığına dikkat çekilen raporda, “Bu süreçte Bakanlığın devam eden birçok projesi derlenerek Milli Tarım Projesi olarak kamuoyu ile paylaşılmıştır. Yerli üretim vurgusu ile oluşturulan algının tersine tüm zamanların en hızlı ve en büyük ithalatı devlet tekeli ile yapılmıştır" denildi.
YERLİ ÜRETİCİ VE ÜLKE KAYBEDERKEN İTHALATTAN KİM KAZANIYOR?
Ülke hayvancılığına bir fayda sağlamadığı gibi yerli üretimi baltalayan ithalat politikalarında 'Bu ithalattan kim kazanıyor?' sorusu sürekli tartışma konusu olmuştu. Raporda, sektörde tartışma konusu olan bu sorunun cevabı da veriliyor. 2016-2017 yıllarında hayvancılıkta maliyetleri ve üretimi etkileyecek yaygın ve etkin bir tarımsal kuraklık, hayvan sağlığını tehdit edebilecek salgın hastalık durumunun söz konusu olmamasına rağmen ithalatın güçlü bir tedbir olarak kullanılmasının anlaşılabilir bir durum olmadığına dikkat çekilen raporda, “süregelen doğru politikalar tasfiye edilerek, yerine dış ticaret iştahı yüksek firmaların telkinleri doğrultusunda ithalata dayalı tedbirlere odaklanıldı" eleştirisinde bulunuldu.
VERİLERLE İLGİLİ ŞOK TESPİT!
Diğer yandan hayvancılıkta en tartışmalı konuların başında gelen verilerle ilgili tespitler de dikkat çekti. Hayvancılık sektöründe en önemli sorunlardan birisinin verilerin güvenilirliği konusu olduğu ifade edilen raporda, “2017 yılı hayvan sayıları ve kısmen de hayvansal ürün verileri maalesef tartışılır durumdadır. 2017 yılının ilk üç çeyreğinde kırmızı et üretimi bariz bir şekilde azalırken son çeyrekte yüzde 9,1 gibi yüksek oranda artması izaha muhtaç bir durumdur" denildi. Verilerin güvenirliği açısından içeriden bir ismin böyle bir tespitte bulunması ülke hayvancılığı açısından sıkıntının aslında görünenden daha büyük olduğunu gösteriyor.
KÖYE DÖNÜŞ PROJESİ BİLE İTHALATÇILARA YARADI!
Hükümetin sözde yerli üretimi artırmak ve köyleri canlandırmak için hayata geçirdiği 'Genç Çiftçi Projesi'nin bile 'ithalatın öncelenmesinden' dolayı amacına hizmet etmediği kaydedildi. Genç çiftçi proje kaynaklarının yüzde 80'inin hayvancılığa tahsis edildiği hatırlatılan raporda, damızlık küçükbaş ve büyükbaş hayvanların TİGEM aracılığı ile ithal edilerek çiftçilere dağıtıldığı belirtildi.
O dönem Bakanlık bürokrasisinin ithal ikamesi ile ilgili kaygılarına itibar edilmediği eleştirisi yapılan raporda, “Netice itibarı ile gelen hayvanlarda sürü direnci oluşmadığı için kan paraziti hastalıkları, şap ve brusellosis gibi hastalık riskleri kesimlere neden olmuştur. Ayrıca gelen hayvanların damızlık değerlerinin düşük olması da kesimleri tetiklemiştir. Özünde doğru olan proje maalesef ithal ikame ile arzulanan sonuca ulaşamamıştır" tespitinde bulunuldu.
250 BİN DÜVE PROJESİNE İTHALAT ELEŞTİRİSİ
Raporda yine eski Bakan Fakıbaba döneminde 'hayvancılıkta ithalatı önleyecek' proje olarak açıklanan 250 bin düve projesine yönelik eleştiriler de dikkat çekti. Proje kapsamında tedarik edilecek 250 bin baş düvenin ithalatla karşılanacağı belirtilen raporda, şu ifadeler dikkat çekti: “Tamamen ithalata dayanan ve yeni kurulacak olan düve merkezlerinin pazarını kısıtlayan revizyonu anlayabilmek mümkün değildir. Sığır sürümüzün damızlık potansiyeli yüksek olmasına rağmen kendi damızlıklarımızı kesime göndermenin ve ihtiyacımızı da yurt dışından ithalat ile karşılamanın izahı yoktur"
HAYVANCILIĞIN YENİDEN CANLANDIRILMASI İÇİN NE YAPILMALI?
Türkiye Hayvancılık Raporu'nda, uygulanan yanlış politikalara yönelik tespitlerin yanı sıra yapılması gerekenlerle ilgili çözüm önerilerinde de bulunuldu. Çözüm önerilerinin başında da atıl durumdaki arazilerin hayvancılık işletmelerine tahsisi önerildi. Bu konuda raporda şunlar önerildi:
HAYVANCILIK ÇİFTLİKLERİ KURULMALI
“Kırsal alanlardan kentlere yaşanan göç dalgaları, parçalı ve çok sahipli arazi parsel yapısı, kıraç ve düşük verimli olma nedenleriyle atıl durumda kalan arazilerin hayvancılık işletmelerine tahsis edilmesi sağlanmalıdır. Bu vasıftaki özel mülkiyet arazileri tespit edilerek kamulaştırılmalı ve yasal mevzuat alt yapısı hazırlanarak mera vasıflı alanlar, ormandan açılma araziler ve hazine mülkiyetindeki atıl araziler birleştirilerek 1500 dekarlık tek parsellere dönüştürülmelidir. Kurulacak her bir hayvancılık çiftliği için tek parselli çiftlik alanları oluşturulmalıdır.
Diğer yandan sektörde güven ve belirsizlik sorununun bulunduğunu belirten eski Hayvancılık Genel Müdürü Mustafa Kayhan, “Piyasalar ciddi bir güven telkinine ve uzun soluklu bir stratejinin açıklanmasına ihtiyaç duymaktadır" dedi.