Tarımda Milli Birlik Projesi, kamuoyunda tartışılmaya devam ederken konuyla ilgili olarak TÜRKTOB'dan kapsamlı bir açıklama yapıldı. Yeni proje ile gerçekleştirilmesi planlanan yapılanmanın Anayasaya aykırı maddeler içerdiğine dikkat çekilen açıklamada, söz konusu proje çalışması sert bir dille eleştirildi. Söz konusu projeyi, 'tepeden inmeci bir yönetim yapılanması' şeklinde değerlendiren TÜRKTOB açıklamasında şunlar kaydedildi:
O MASADA KİMLERİN OLDUĞUNU MERAK EDİYORUZ!
"Tepeden inmeci bir yönetim yapılanması yerine, “yatay ilişkiler temelinde yükselen”, “tabana dayalı”, “katılımcı” ve “şeffaf” bir anlayışla hazırlanacak dönüşüm politikalarının ülke gerçeklerine daha uygun ve uygulanabilir olacağına inanıyoruz. Planlanan yeni yapılanmada tarım sektöründe faaliyet gösteren sivil toplum ve meslek örgütlerinin (STK) büyük bölümünün konumunun belli olmamasından ve yaptığımız görüşmelerden de anlıyoruz ki; bu yeni çalışma çiftçi ve meslek örgütleri ile kamu dahil olmak üzere ilgili paydaşlara danışılmadan, teknik konularda ise uzmanların analizlerine başvurulmadan hazırlanmıştır.
Tohumdan sofraya yönetilebilir, planlanabilir, hakkaniyetli değer zinciri oluşturmak savıyla kurgulanan planın hazırlandığı masada tarımsal üretimin temelini oluşturan tohumculuk sektörünün özel kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olan Birliğimizin olmamasını yadırgıyor, o masada kimlerin olduğunu da merak ediyoruz"
Tarımda Milli Birlik Projesine yönelik TÜRKTOB'dan yapılan yazılı açıklamada dikkat çeken başlıklar şöyle:
TARIMDA MİLLİ BİRLİK PROJESİ İLE İLGİLİ TÜRKTOB GÖRÜŞÜ
Türkiye’nin tarımsal yönetim, üretim ve ticaret sitemini kökten değiştireceği anlaşılan 'Tarımda Milli Birlik' isimli bir proje kamuoyuna yansımıştır. Projenin amacı; herkesin sağlıklı beslenmesinin makul fiyatlar ve hakkaniyetli bir değer zinciriyle sağlanması ve ülkemizin uluslararası alanda rekabetçi bir güç olması şeklinde açıklanmaktadır.
Türk kültür ve medeniyetinin en eski ögelerinden olan ahilik ve iaşecilik geleneklerini temel aldığı iddiasıyla hazırlanan projede israf, yüksek maliyetler, gıda enflasyonu ve tarımsal katma değerin hakkaniyetli şekilde dağıtılamaması nedenleriyle yapısal reformlara ihtiyaç duyulduğu vurgulanmıştır.
Bu proje ile Türkiye’nin tarımsal üretim yapısının, Tarım ve Orman Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatının, Kamu İktisadi Teşekküllerinin, Tarım Kredi Kooperatiflerinin ve diğer kooperatif ve birliklerin yapısının tümüyle değiştirilmesi öngörülmektedir.
Ayrıca bünyesinde Tarım ve Orman Bakanlığının taşra teşkilatını, Tarım Kredi Kooperatiflerini, Orman Genel Müdürlüğünü, Ormancılık ve Su Ürünleri Kooperatiflerini barındıran Milli Birlik Kooperatifinin ve Milli Birlik Kooperatifi ile birlikte tarımsal KİT’ler ve yabancı sermayeli özel sektörün de ortak olabileceği Semerat isimli bir holding kurulması planlanmaktadır.
Türkiye Tohumcular Birliği (TÜRKTOB) ve alt birlikleri olarak, 5553 sayılı Kanun ile bize verilen görev ve sorumluluklar çerçevesinde bu konuda toplumu ve kamuoyunu bilgilendirmek için aşağıdaki konuların vurgulanmasında fayda görülmüştür.
Öncelikle projenin amacı konusunda toplumun çok büyük bir kesiminde bir görüş ayrılığı bulunamayacağını ifade etmeliyiz.
Ancak yapılması düşünülen yapısal ve yönetimsel değişikliğin gerekçelerinin oluşum süreçlerini ve nedenlerini iyi incelemek gerekmektedir. Ayrıca; bu sorunların çözümünün büyük çapta bir yapısal dönüşümü gerektirip gerektirmediği de çok detaylı bir şekilde ele alınmalıdır.
TEPEDEN İNMECİ BİR YÖNETİM YAPILANMASI
TÜRKTOB olarak yönetişimi demokratikleşme doğrultusunda çok önemli olanaklar sağlayan bir model olarak görüyoruz. Tepeden inmeci bir yönetim yapılanması yerine, “yatay ilişkiler temelinde yükselen”, “tabana dayalı”, “katılımcı” ve “şeffaf” bir anlayışla hazırlanacak dönüşüm politikalarının ülke gerçeklerine daha uygun ve uygulanabilir olacağına inanıyoruz.
Planlanan yeni yapılanmada tarım sektöründe faaliyet gösteren sivil toplum ve meslek örgütlerinin (STK) büyük bölümünün konumunun belli olmamasından ve yaptığımız görüşmelerden de anlıyoruz ki; bu yeni çalışma çiftçi ve meslek örgütleri ile kamu dahil olmak üzere ilgili paydaşlara danışılmadan, teknik konularda ise uzmanların analizlerine başvurulmadan hazırlanmıştır.
‘’Tohumdan sofraya yönetilebilir, planlanabilir, hakkaniyetli değer zinciri’’ oluşturmak savıyla kurgulanan planın hazırlandığı masada tarımsal üretimin temelini oluşturan tohumculuk sektörünün özel kanunla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde meslek örgütü olan Birliğimizin olmamasını yadırgıyor, o masada kimlerin olduğunu da merak ediyoruz.
Yeni projede mevcut yapımız yönetilemeyen, planlanamayan ve çok parçalı olarak değerlendirilmektedir.
Oysaki 2006 yılında sektörün tamamını ilgilendiren diğer mevzuat ve politik altyapının temel referansı olarak tüm paydaşlarca tasarlanan ve yayımlanan çerçeve Tarım Kanunu ve sonrasında yürürlüğe giren 5553 sayılı Tohumculuk Kanunu başta olmak üzere diğer tüm yasal düzenlemeler, Dünya ve Avrupa Birliği ile uyumlu, tarım sektörünün değişken yapısına uyum sağlayacak yeni kararları engelleyici unsurlar barındırmayacak şekilde stratejik bir bakış açısı ile hazırlanmıştır.
Tarım sektörünün yönetilmesi, planlanması ve yapısal sorunlarının çözümü bu kanunların konusunda uzman bürokrat ve teknokratlar tarafından tam anlamıyla uygulanması ve gerektiğinde sektörün tüm taraflarıyla birlikte planlanacak değişikliklerin mevzuatlara yansıtılmasıyla sağlanabilecektir.
PROJENİN GEREKÇELERİ ÜZERİNE DEĞERLENDİRMELERİMİZ
Vurgulandığı gibi projede yapılması düşünülen yapısal reformların gerekçeleri; israf ve verimsizlik, gıda enflasyonu, maliyetler ve adaletsizlik ana başlıklarıyla sıralanmıştır.
Öncelikle ifade edilmelidir ki; yeni projede başta çiftçimiz olmak üzere, tarım ve gıda sektörünün tamamı ve ilişkili tüm kurum ve yapılar haksız bir şekilde sorunların kaynağı olarak gösterilmektedir.
Cumhuriyetten önce 1920 yılında İktisat Vekaleti, 1924 yılında ise Ziraat Vekaleti olarak yapılanan bugünkü adıyla Tarım ve Orman Bakanlığının bir asır boyunca yaptığı hizmetler yok sayılmakta, kurumsal kapasitesi ve tüm birikimleri bir anda devredilmek istenmektedir.
İSRAF VE VERİMSİZLİK
Projede yer alan tarladan sofraya kadar uzanan ürün değer zincirlerine yaşanan %50’ye varan verimsizlik ve israf tespiti Türkiye'nin kalkınmasını yavaşlatan, potansiyeline uygun bir gelişme göstermesini engelleyen temel sorunlardan biridir.
Ancak, bu sorunun temelinde Türkiye'de tarım arazilerinin bir bölümünün kabiliyetlerine uygun kullanılmaması yatmaktadır. Bazı arazilerin orman ve mera olarak kullanılması gerekirken işlemeli tarım yapıldığı, buna karşılık verimli tarım arazilerinin de tarım dışı amaçlarla kullanıldığı bir gerçektir.
VERİMLİ TARIM ARAZİLERİNİN YÜZDE 14'Ü İMARA AÇILDI
Resmi rakamlara göre imara açılan arazilerin % 14,2 si verimli tarım arazisi niteliğindedir.
Sahillerde meyve bahçelerinin kesilerek yazlıkların inşa edilmesi, şehir, ilçe ve beldelerde tarım arazilerinin imara açılarak konutlar yapılması, sanayi tesislerinin taban arazilerde ve akarsu kenarlarında kurulması toprak ve akarsularımızı onmaz duruma getirmektedir.
Tarım arazilerinin amaç dışı kullanımını önlemeyi amaçlayan ve aksi fiillere ağır yaptırımlar getiren çok sayıda mevzuat ve bu mevzuatların uygulanmasını sağlamakla görevli kurum ve kurullarımız mevcuttur. Önemli olan mevzuatların uygulanmasıdır.
Tarımdaki kayıpların yaklaşık %60’ı yanlış ilaç kullanımı ile hasat, taşıma ve depolama işlemleri sırasında meydana gelmektedir. Bu kayıpların azaltılması için eğitim faaliyetlerinin artması, lojistik ve depolama teknolojilerinin temin edilmesi için finans kaynaklarının çeşitlendirilmesi tüm gereksinimlere cevap verecektir.
TOHUMLUK VE VERİM
Bitkisel üretimde verim ve kaliteyi doğrudan etkileyen faktörlerden en önemlilerinden biri de tohumluktur. Dolayısıyla verimsizlik sorununun çözümü sertifikalı tohumluk ve diğer kaliteli bitkisel üretim materyallerinin kullanımından geçmektedir.
Türkiye’de bitki ıslahı ve tohum üretimi faaliyetleri 1920’li yıllarda başlamıştır. İlk yıllarda çalışmalar kamu ağırlıklı yürütülmüş, 1980 yılından itibaren ise serbest piyasa koşullarında, dünyadaki ve ülkemizdeki teknolojik, ticari, bilimsel gelişmeler ve tohum sistemlerindeki standartlar esas alınarak birçok konuda düzenlemeler yapılmıştır.
2004 yılında 5042 sayılı Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islahçı Haklarının Korunmasına İlişkin Kanun’un, 2006 yılında ise 5553 Sayılı Tohumculuk Kanunu’nun çıkarılması ve bu yasalarla ilgili ikincil mevzuatların uygulamaya konulması ile birlikte sektöre önemli bir ivme kazandırılmış ve bitki ıslahı ile tohumluk üretimi ve ticaretinde çok önemli gelişmeler sağlanmıştır.
TÜRKTOB’un kurulduğu 2008 yılında 289 bin ton olan sertifikalı tohum üretimi 2018 yılı itibarıyla 1 milyon 60 bin tona yaklaşmıştır. Üretim miktarlarındaki artışlar diğer bitki üretim materyallerinde de görülmüş olup 2018 yılında 104,3 milyon adet meyve fidanı, 2,2 milyon adet asma fidanı, 82 milyon adet çilek fidesi, 4 milyar adet sebze fidesi ve 1,7 milyar adet süs bitkisi üretilmiştir.
Bununla birlikte, ülkemiz tohumculuğunun arzu edilen seviyede üretim artışını sağlaması ve yeni pazarlara açılması için var olan desteklerin artırılması ve daha rasyonel hale getirilmesi için kayıt dışı, kaçak ve sertifikasız tohumluk satışlarının önlenmesi, Tarım ve Orman Bakanlığı ve özel sektör işbirliği ile planlı ve programlı eğitim ve bilgilendirme faaliyetlerine daha çok önem verilmesi yeterlidir.
YÜKSEK MALİYETLER VE TOHUMLUK
Üreticimiz için tohumluk maliyetleri sertifikalı tohumluk kullanım oranlarını etkileyen faktörlerden biridir. Ancak unutmamak gerekir ki; tarımsal üretim maliyetleri içinde tohumluğun payı %5-10 oranındadır. Tüm tarım ürünlerinde olduğu gibi son dönemde tohumluk üretim maliyetleri de artmış ancak tohumculuk sektörü kendi maliyetlerindeki artışı tohumluk satış fiyatlarına yansıtmamıştır. Hatta zararına satışlar söz konusu olmuştur.
Tüm bu gerçeklere rağmen söz konusu projede üretim ve dağıtımının tamamını yerli ve milli firmalarımızın yaptığı hububat tohumluğunda fiyatların spekülasyonla yükseltildiğinin ifade edilmesi düşündürücüdür. Tohumculuk sektörü vurguncu değildir, olmayacaktır.
GIDA ENFLASYONU / PLANSIZLIK
Ülkemizde ürün planlaması gerektiği gibi yapılamamakta, üretim kararları genel olarak bir önceki yılda oluşan ürün fiyatlarına ve/veya alışkanlıklara göre verilmektedir. Bunun sonucu olarak bazı ürünlerde arz fazlası yaşanabilirken, bazı ürünlerde ithalatçı konuma gelinmektedir. Gıda enflasyonunu tetikleyen en önemli unsur plansız üretim ve artan lojistik maliyetleridir.
Ayrıca, son dönemde yaşanan küresel ısınma, yer altı sularının yanlış kullanımı ve altyapı yetersizliği nedeniyle tarımsal sulamada önemli sorunlar yaşanmakta, tarımsal üretim kalite ve miktar olarak olumsuz etkilenmektedir. Üretim planlaması için sadece arz/talep durumu değil uzun dönemli iklim değişimleri ve sulama potansiyeli de göz önüne alınmalıdır.
Ürün planlamasının nasıl yapılması gerektiğini bütün detaylarıyla açıklayan akademik yayınlar mevcut olduğu gibi bu konuda pek çok mevzuat da halen yürürlüktedir. Her havzanın, ilin hatta ilçenin Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere ilgili kurumlar tarafından hazırlanmış tarım master planları vardır ve güncellenmektedir.
Bunun yanında tarım ve ticaret ile ilgili sivil toplum ve meslek örgütlerinde ürün bazlı geniş kapsamlı projeksiyon metinleri, hatta çok çeşitli değişken unsurlara göre hazırlanmış simülasyonlar bulunmaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda ürün planlamasını da amaçlayan Havza Bazlı Üretim ve Destekleme Modeli ve Milli Tarım Projesi başlıkları altında oluşturulan politikaların hayata geçmemesinin tarımın genel yönetim yapısından kaynaklanmadığını da hatırlatmak gerekmektedir. Sorunun asıl kaynağı mevcut planların uygulanması sürecinde karşılaşılan piyasa dinamikleri ve bilimsel gerçeklerden uzak olan müdahaleler ve siyasi mülahazalardır.
Ayrıca; tarımsal ürün ticareti ve lojistiğinde mevcut mevzuat ve uygulamalardaki aksaklılar bir yana bırakılarak doğrudan bu mesleklerin mensuplarının suçlu olarak gösterilmesi de gerçekle bağdaşmamaktadır.
TARIMSAL MALİYETLER VE ADİL DAĞITIM
Söz konusu yeni planda tarımsal üretim maliyetlerinin yüksekliği sadece küçük ölçekli işletmelerin ekonomik üretim yapamamasına bağlanmıştır. Ancak bilindiği üzere üretim maliyetlerini artıran asıl unsur tarımsal girdilerin ham maddelerinin yurt dışından döviz karşılığı temin edilmesi ve son dönemde döviz kurlarının yükselmesidir.
Üretimde kullanılan mazotun litre fiyatı bir önceki yıla göre 2018 yılında %23, enerji maliyetleri %19, DAP gübresi %63, üre gübresi %69, tarım ilaçları %70 oranında artmıştır. Tarımsal girdi ham maddelerin yurt içinde üretilmesinin teşvik edilmesinin yanında kısa dönemde tarımsal girdilere verilen desteklerin artırılması elzemdir.
Bu rakamlarla birlikte tüm tarım ürünlerinde ekim alanların daralması, üretim azalması ve nüfus artışı birlikte değerlendirildiğinde ithalatın ve fiyat artışlarının devam edeceğini söylemek zor değildir.
Ülkemizde gıda, tarım ve hayvancılık alanında özellikle 80’li yıllardan sonra kronikleşen yapısal sorunlar olduğu bilinmektedir. Ancak bu sorunların çözümü için yıllardır ‘sonuç odaklı’ ve ‘uzun soluklu’ tarımsal politikalar ve projeler yerine bir bakandan diğer bakana değişen geçici stratejiler uygulanmaya çalışılmıştır. Katma değerin hakkaniyetli dağıtılmamasının nedenini asıl burada aramak gerekmektedir.
KOOPERATİFÇİLİK - MİLLİ BİRLİK KOOPERATİFİ
Tarım kesiminin örgütlü olduğu en etkili yapıların başında kooperatifler gelmektedir. Tarım Kredi Kooperatifleri, Tarım Satış Kooperatifleri, diğer kooperatif ve üretici birlikleri kuruldukları yıllardan bugüne kadar Türkiye’de hem tarımsal faaliyetler hem de sanayileşme bakımından öncü görevler üstlenmişlerdir. Kooperatiflerin büyük bölümü tabandan gelen taleple kurulmuş, üreticilerin ve kendi sanayilerinin gelişmesine katkı sağlamıştır.
Tarihsel süreçte ülkenin içinde bulunduğu ekonomik koşullar ve müdahaleler kooperatifleri yeniden yapılanmaya zorlamıştır. Yeniden yapılanma programları genellikle kamu yönetimi kaynaklı programlarla oluşturulmuş ve uygulanmıştır. Yeniden yapılanma dönemlerinde kooperatifler için başlangıçta zorluklar yaşanmış, sayısal büyüklük ve faaliyetlerinde küçülmeler olmuş ancak faaliyetlerini sürdürebilmelerine imkân sağlayan gelişmeler de görülmüştür.
Kooperatifler; ortak ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçlar ve istekleri müşterek sahip olunan ve demokratik olarak kontrol edilen bir işletme yoluyla karşılamak üzere gönüllü olarak bir araya gelen insanların oluşturduğu özerk yapılardır.
Ağırlıklı olarak Avrupa’da olduğu gibi aile işletmeciliği şeklinde yürütülen tarımsal faaliyetlerde üreticiyi koruyan en önemli yapı kooperatiflerdir. Yeni projede bünyesinde Tarım ve Orman Bakanlığının taşra teşkilatını, Tarım Kredi Kooperatiflerini, Orman Genel Müdürlüğünü, Ormancılık ve Su Ürünleri Kooperatiflerini barındıran Milli Birlik Kooperatifi kurulması planlanmıştır.
ÇİFTÇİ KAR AMACI GÜDEN SEMERAT HOLDİNGE MAHKUM OLACAK
Kooperatiflerin, dolayısıyla üyelerinin projede öngörüldüğü gibi Milli Birlik Kooperatifi bünyesinde holding yapısına zorunlu olarak girmesi, çiftçilerin girdi temininden ürün satışına kadar her aşamada adından da anlaşılacağı gibi sadece kâr amacı güdecek çok güçlü Semerat Holding’e mahkûm olması, kooperatiflerin ve aile çiftçiliğinin yok olması demektir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘’ Kooperatif yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zekâ ve maharetleri birleştirmektir. Yoksa bir zayıf ile bir kuvvetlinin birleşmesinden bahsetmiyorum. Birleşmenin böylesi zayıf olanın kuvvetliye esir olması demektir.’’ sözü unutulmamalıdır.
Söz konusu yapılanma yerine özerk, finansal yapısı güçlü, çiftçisine kazandıran örnek kooperatiflerin sayısının artırılması, çiftçimizin teşvik edilmesi ve mevcut kooperatifçilik mevzuatlarının Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından özellikle denetleme ve yaptırımlar açısından tam anlamıyla uygulanması gerekmektedir.
TARIM ve ORMAN BAKANLIĞI
Projede Tarım ve Orman Bakanlığının taşra teşkilatının lağvedilerek, Milli Birlik Kooperatifine devredilmesi öngörülmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığının, taşra teşkilatı olmayan, icra kontrol ve denetim olanakları Semerat Holding vasıtasıyla özel sektörün kontrolüne verilmiş zayıf bir yapı haline gelmesi en büyük çekincelerimizden bir diğeridir.
Bunun yanında çalışma alanları, teşkilat ve personel yapıları, mevzuatları, kültür ve gelenekleri çok farklı olan kurumların tek çatı altında birleştirilmesinin bu kurumların fonksiyonlarını azaltabileceği ve bir kaos ortamına yol açabileceği de unutulmamalıdır.
Örneğin Tarım ve Orman Bakanlığının en etkin yapılarından olan Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğünün (TİGEM) birleşmesi her iki kurumun da güçlerinin yok olması sonucunu doğurabilecektir.
Tarım ve Orman Bakanlığının önemli fonksiyonlarının (planlama, desteklemeler, denetim, araştırma – geliştirme vb.) başka yapılara devredilerek azaltılmasının doğuracağı olumsuz sonuçların geri dönüşü olmayacaktır. Ayrıca Türkiye 12 bölgeye ayrılmış, bu bölgelerde yine kendi içinde bölünmüştür. Bu bölünmelerin hangi kıstaslara göre yapıldığının kamuoyuna açıklanması gerekmektedir.
SEMERAT HOLDİNG
Projede Milli Birlik Kooperatifi ile birlikte tarımsal KİT’ler ve özel sektörün de ortak olacağı Semerat isimli bir holding kurulması planlanmaktadır. Holdinge ortak olacak özel sektör kuruluşlarının sermaye yapıları hayati bir konudur. Yabancı sermayenin hâkim olacağı bir yapının milli çıkarlarımızı geri döndürülemez şekilde zedeleyeceği tarafımızca değerlendirilmektedir.
Ayrıca şu anda projede yer almasa bile PANKOBİRLİK, TRAKYABİRLİK, MARMARABİRLİK, FİSKOBİRLİK, TARİŞ gibi tarım satış kooperatiflerinin de bu yapının içinde yer almak zorunda kalacağı görülmelidir. Projenin genel yapısı düşünüldüğünde tarımsal desteklerin de Semerat Holding’in kontrolünde olacak Milli Birlik Kooperatifi tarafından dağıtılacağı anlaşılmaktadır.
Özetle; girdi temininden, ürün satışına, finansa kaynaklarının kullanımından, dış ticarete kadar tek söz sahibi dev bir tekel olacak Semerat Holding’in, ortakları arasında yer alacak yabancı sermayeli şirketlerin çıkarlarına göre hareket edeceğini söylemek gerçek dışı bir varsayım olmayacaktır. Söz konusu holdingi kim yönetecekse ülkemizin tarım ve gıda sektörüne tamamen hükmedeceği ihtimal dışında tutulmamalıdır.
ANAYASAYA AYKIRI KONULAR
Yeni proje ile gerçekleştirilmesi planlanan yapılanmanın Anayasaya aykırı maddeleri şöyledir;
Anayasanın 123. Maddesinde belirtilen idarenin bütünlüğü ve merkezden yönetimi kuralını ihlal etmektedir. Bakanlığın il ve ilçe teşkilatları kooperatif çatısı altında kademeli bölümlere ayrılarak yönetim ilkesi ortadan kaldırılmıştır.
Anayasanın 128. Maddesinde belirtilen genel idare esaslarına göre yürütme ve kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi ilkesi, bahse konu görevlerin kooperatif ve holding yapılanmasına devredilmesiyle ihlal edilmektedir.
Anayasanın 165. Maddesinde zikredilen kamu kuruluş ve ortaklıklarının TBMM’de denetlenmesi ilkesi, KİT’lerin ve kamu yararına çalışan kooperatiflerin holding bünyesine alınmasıyla ihlal edilmektedir.
Anayasanın 171. Maddesinde ifadesini bulan milli ekonominin yararları dikkate alınarak kooperatifçiliğin geliştirilmesi ilkesi, kooperatiflerin holding bünyesine alınarak kâr amaçlı çalıştırılacak hale getirilmesiyle ihlal edilmektedir.
Son olarak diyoruz ki;
Tarım, en az savuma sanayi kadar önemlidir.
Tarım milli egemenlik demektir.
Milli egemenlik devredilemez"
TARIMDANHABER