Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı Hüseyin Demirtaş, yaptığı yazılı açıklamada şunları kaydetti:
"1945 yılında kurulan FAO (BM Gıda ve Tarım Örgütü) gıda ve tarımın insanlığın gelişimi açısından taşıdığı öneme dikkat çekmek için 1979 yılında 16 Ekim tarihini Dünya Gıda Günü olarak kabul etmiştir. 1981 yılından bu yana dünya ölçeğinde 150'den fazla ülkede resmen kutlanan bu gün için bu yıl için her yıl bir ana tema belirlenmektedir. Bu yıl için belirlenen ana tema sağlıklı ve sürdürülebilir beslenmedir.
Dünyamızın içinde bulunduğu koşullar bu açıdan gerçekten endişe vericidir.
Biyoteknoloji ve gen teknolojisindeki gelişmeler sayesinde dünyada gıda üretimi dünya nüfusunu rahatça besleyebilecek ölçüde artmış olmasına karşın halen 900 milyondan fazla insan açlık sınırının altında ya da yetersiz beslenmektedir.
Her yıl beş yaşın altındaki beş milyondan fazla çocuk yetersiz beslenmenin neden olduğu hastalıklardan ötürü yaşamını yitirmektedir.
Buna karşılık gıda israfı ve aşırı beslenmenin yol açtığı obezite de artmakta, her yıl, 2,5 trilyon doların üzerinde değere sahip gıda malzemesi çöpe atılmaktadır. Günümüzde 670 milyon yetişkin ve 120 milyon çocuk obezdir. Bu durum dünyada obez nüfusun kronik açlık çeken nüfusa yaklaştığını göstermektedir.
TÜRKİYE DE AYNI SORUNLARLA KARŞI KARŞIYA
Orta düzeyde gelişmiş bir ülke olarak kabul edilen Türkiye de bu sorunları yaşamaktadır. Türkiye'de açlık sınırı 2 bin 471, yoksulluk sınırı ise 6 bin 500 liraya dayanmıştır. 22,5 milyon yurttaşımız yoksulluk sınırı altında yaşamakta, asgari ücret açlık sınırının altına düşmüş bulunmaktadır.
Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı en önemli sorun tarım topraklarının ekilme oranındaki azalma ve bunun yol açtığı yetersiz üretimdir. Yetersiz üretim nedeniyle tarım ürünleri ithalatı artmakta, gerek üretim gerekse ithalat sırasında yeterli denetim olmadığı için hastalıklı hayvan girişinden hileli gıda üretimine kadar uzanan tehditler insan sağlığını tehdit etmektedir.
Gelir dağılımı hızla bozulmakta toplumun üst gelir gruplarıyla alt gelir grupları arasındaki fark büyümektedir. Açlık ve yetersiz beslenmenin yanı sıra obezite oranınında artmasında bu etken de rol oynamaktadır. Seksen milyon nüfuslu ülkemizde obez insan sayısı 7.5 milyona, morbid obez (ölümcül sonuçlar doğuran obezite) sayısı 2.4 milyona ulaşmıştır. Obezite, Türkiye’de ölüm nedenleri arasında 2. sırada yer almaktadır.
BESLENME ALIŞKANLIKLARIMIZIN DEĞİŞMESİ ÇEVREMİZİ TEHDİT EDİYOR
Dünyada hüküm süren açlık ve yetersiz beslenme çoğu zaman gıdaların niteliğindeki bozulma ve üretim süreçleri sırasında çevreye verilen zararın gözden kaçmasına neden olmaktadır.
Oysa bu ikisi arasında sıkı bir bağ vardır.
Ülkemizde hileli gıda üretiminin artması, bu gıdaların emsallerinden ucuza satılması ile doğrudan alakalıdır. Sağlıklı ürünlerin artan fiyatlarıyla baş edemeyen dar gelirli kesim ucuz gıdaya yönelirken sağlığını tehlikeye atmaktadır. Bu bağlamda gıdalarda hilenin boyutu giderek artmakta, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıkladığı gıda denetimlerinde; sıvı yağlarda, et ve et ürünlerinde, süt ve süt ürünlerinde ve diğer zorunlu tüketilen gıdalarda hile ve tağşiş yapan firmaların açıklanması ve verilen cezalarda maalesef caydırıcı olmayabiliyor.
Bunun yanı sıra gıda üreten işletmeler, maliyet masraflarını düşürmek için çevresel zararları azaltacak önlemlere yatırım yapmaktan kaçınmakta, bunun sonucunda çevre kirlenmesinin artmasına yol açmaktadır.
Küçük üreticiler yetersiz destek, aşırı borçlanma ve tarımsal üretici fiyatlarının düşmesi nedeniyle tarımdan kopmaktadır. Üretici kesim tüketici haline gelirken yerli besi hayvanları ve bitki türlerinin sayısı hızla azalmaktadır. İnsanlık tarihi boyunca 6 binden fazla bitki türü beslenme amacı ile yetiştirilmişken günümüzde bu sayı yüzü aşmamaktadır. Halen dokuz ürün toplam dünyadaki toplam bitkisel üretimin yüzde 66'sını sağlamaktadır.
Sağlıksız diyet ve aşırı beslenme kadiyovasküler hastalıkların, şeker hastalığının ve kanserin hızla yayılmasına neden olmaktadır. Dünya çapında her beş ölümden birinini nedeni bu hastalıklardır. Söz konusu hastalıkların tedavisi için devletlerin yaptığı sağlık harcamalarının toplamı yılda 2 trilyon doların üzerine çıkmış durumdadır.
Gıda fiyatlarını düşürmek için çevresel önlemlerin ihmal edilmesinin yol açtığı çevresel zarar, düşük ve orta gelirli ülkelerde işlenmiş gıda, et ve diğer hayvansal ürünler tüketiminin artışının da etkisiyle büyümektedir. Önümüzdeki yıllarda bu değişimin yol açtığı zararın yüzde 50-90 arasında artması beklenmektedir.
Çevresel bozulma ve bunun yol açtığı iklim değişikliği yalnızca ürünlerin çeşitliliği ve rekoltelerini azaltmakla kalmamakta, onların kalitelerini ve besleyici değerlerini de düşürmektedir.
YETERLİ, SAĞLIKLI VE SÜRDÜRÜLEBİLİR BESLENME ANCAK TARIM SEKTÖRÜNÜN KORUNMASI VE GELİŞTİRİLMESİ İLE MÜMKÜNDÜR
Gıda ürünlerinin temeli tarım sektörüdür. Dünya nüfusu hızla artmakta, gıda üretimi ve beslenme sorunu giderek daha fazla önem kazanmaktadır. Geçmişte tarımı ikincil bir sektör olarak gören ve "azgelişmiş" ülkelere bırakan "gelişmiş" ülkeler, son yıllarda hızla tarım sektörüne yönelmektedir. Biyoteknoloji ve bilişim sektörünün gelişmesi tarımsal ürünlerin standardize edilmesine, plantasyon türü işletmelerden yüksek teknoloji kullanan fabrika tarzı işletmelere geçişi hızlandırmıştır.
Tüm dünyada tarımsal üretimle uğraşanlar, bir kaç büyük şirketin müşterisi haline gelmiştir. Günümüzde tohumdan gübreye, tarımsal makinelerden mazota kadar tarım amaçlı kullanılan her girdi bu şirketler tarafından sağlanmaktadır.
Üretilen ürünler de yine çok uluslu şirketler tarafından toplanmakta ve işlenmektedir. Fiyatlar ve kâr marjı, rekabeti engelleyen bu şirketler tarafından belirlenmektedir. Bu durum yoksul nüfusun oranını artırmakta ve onların yeterli ve sağlıklı bir şekilde beslenmesini imkânsız hale getirmektedir. Yukarıdan beri saydığımız sorunların ve çelişkilerin temelinde bu olgular yatmaktadır.
Dolayısıyla belirttiğimiz sorunların çözülmesi, küçük ve orta üreticilerin kooperatiflerde birleştirilerek tarım sektörlerinin güçlendirilmesine, organize tarım işletmeleri ve bunların oluşturduğu sanayi işletmelerinin atıklarının denetlenmesine, yüzde 300'lere varan aracı kârlarının normal düzeylere çekilmesine ve gelir dağılımını düzeltmeye yönelik önlemlerin alınmasına bağlıdır. Dünya Gıda Günü, bu acı gerçeklerin dile getirilmesi ve onların giderilmesi çalışmalarıyla anlam kazanacaktır.