Nişasta ve Glikoz Üreticileri Derneği (NÜD) Başkanı Rint Akyüz, şu an Türkiye'nin yükselen değerlerinin gıda ve içecek sektörleri olduğunu belirterek, “Ancak son zamanlarda giderek sorunlar yumağına dönüşen bir sektör olmaya başladık. Bunun en önemli sebeplerinin başında da bilgi kirliliği geliyor" dedi.
9. Gıda Mühendisliği Kongresi'nin ikinci gününde Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Yusuf Songül'ün moderatörlüğünde düzenlenen “Türkiye'de Gıda Sanayi'nin Sorunları" panelinde konuşan NÜD Başkanı Akyüz, ilk olarak kongrede gıda sektörünün sorunlarına ilişkin ayrı bir oturum düzenlenmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, Gıda Mühendisleri Odası yönetimine teşekkür etti.
NEREDEN BAŞLAYACAĞIMI BİLEMİYORUM
Kendisine “Gıda sektörünün sorunları nelerdir?" diye sorulduğu zaman, bazen nereden başlayacağını bilemediğini vurgulayan Akyüz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Çünkü son zamanlarda giderek sorunlar yumağına dönüşen bir sektör olmaya başladık. Bunun en önemli sebeplerinin başında da kongrenin ilk gününde tartışıldığı üzere, bilgi kirliliği geliyor.
TÜRKİYE'NİN YÜKSELEN DEĞERİ
Şunu belirtmem lazım ki; gıda ve içecek sektörleri şu an Türkiye'nin yükselen değerleridir. Onca sorununa rağmen sektör, ihracatta üst sıralarda yer almakta ve her yıl pozitif bir dış ticaret dengesi sergilemektedir. Üstelik bu başarısını, yaşadığı pek çok soruna rağmen elde etmektedir. Tabii, bu sorunlar çözüldüğünde büyük bir sıçrama yapacağı da ortadadır.
Ancak yaşanan bilgi kirliliği tüm bu sorunları gölgeliyor. Ve doğal olarak iş, içinden çıkılmaz bir hale dönüşüyor. Böylece sektör olarak gerçek problemlerimize çözüm üretmek yerine, enerjimizi bu tür asılsız iddialara cevap vermekle kaybediyoruz. Tıpkı benim temsil ettiğim, mısır şekeri üreticilerinin karşılaştığı ithamlar gibi…
Ancak bu durum, sektörümüzün tamamı için geçerlidir. Gün geçmiyor ki medyada gıdalar üzerine bir spekülasyon yapılmasın. Kırmızı et, tavuk, süt, çikolata, şeker hemen ilk aklıma gelenler arasında… İlk yapıştırılan yaftalardan biri de kanser ve obezite. Herhangi bir gıda için 'kanser yapıyor' dediğinizde elbette herkesin ilgisini çekiyor. Ama bununla birlikte siz ne yapmış oluyorsunuz; insanları kanserle korkutmuş ve o ürünü satın almaktan soğutmuş oluyorsunuz."
ANTİBİYOTİKLİ SÜTLER HABERİNİ ÖRNEK GÖSTERDİ
Antibiyotikli sütler, haberlerinden örnek vererek, “Asıl sorun antibiyotikli sütler midir, yoksa kayıt dışı, sağlıksız, nerede yapıldığı belli olmayan üretim midir? Tabii ki asıl sorun kayıt dışı ve sağlıksız üretimdir. Çünkü bunu engellediğinizde zaten antibiyotik sorununu çözmüş olursunuz" diyen Akyüz, bu sayede devletin vergi ve SSK, süt üreticisinin prim ve kazanç, elini taşın altına koymuş olan, milyonlarca liralık yatırımla kurduğu modern fabrikalarda ürettiği sağlıklı sütü ülkenin en ücra köşesine kadar ulaştırmaya çalışan süt sanayicisinin kaybının, en önemlisi de halkın sağlığını kaybetmesinin önlenmiş olacağını kaydetti. Akyüz, “Tüm bu kayıpları önlediğinizde ortaya ülkenin, ekonominin, insanımızın kazandığı bir tablo çıkıyor.
Türkiye'nin gıda ve içecek sektörü büyüklüğü yaklaşık 200 milyar dolar seviyesindedir. Şimdi şöyle bir düşünün; gıdalar üzerine medyada yer bulan bilimsel temelden yoksun suçlamalar kimin işine yarar? Elbette hiç kimseye yaramaz" diye konuştu.
TÜRKİYE ZARAR GÖRÜYOR
GDO konusunun da aynı olduğunu vurgulayan Akyüz, şunları kaydetti: “Öyle bir panik ve korku havası yaratıldı ki, artık bu konu bir tabu gibi konuşulmaz hale geldi. Tartışamıyorsunuz bile… Hatırlayın, GDO konusunda yaşanan sıkıntılar yüzünden bundan birkaç yıl önce neredeyse yaş meyve ve sebze ihracatımız durdu. Kendi haberlerimizle, döndük kendimizi vurduk.
GDO'NUN SAVUNUCULUĞUNU YAPMIYORUM
Ben, GDO'nun savunuculuğunu yapmıyorum ama Türkiye'de bu konuda bir bağnazlık olduğu ve Türkiye'nin bundan zarar gördüğü ve gelecekte de zarar göreceği ortada.
Kendi sektörümden bir örnek vereyim; mısır şekeri için “ucuz şekerde GDO riski" başlıklarıyla bir dönem haberler yapılmıştı. Şimdi neresinden tutsanız elinizde kalır bu haber. Birincisi mısır şekeri ucuz değil, sadece sakaroza nazaran daha ucuz. Aslında sakaroz gibi o da dünyanın en yüksek fiyatları arasında. İkincisi üretimimizde kullandığımız mısır mevzuat gereği yüzde 100 yerli üretim. Türkiye'de GDO'lu mısır üretimi yasak olduğuna göre ve bizler de yerli mısır kullandığımıza göre, ürettiğimiz mısır şekerinde GDO olabilir mi? Bu mümkün mü? Ama ne yazık ki haberlere göre bu mümkün olabiliyor.
Bilgi kirliliğinin sonucu olarak ülkece bilimsel bir değerlendirme oluşturmakta zorlanıyoruz. Tüm dünyada yaygın olarak kullanılan biyoteknolojiyi ve ürünlerini ülkemizde üretemiyoruz. Hatta AB'de kabul gören GDO bulaşı limitlerini bile tam manasıyla uygulayamıyoruz.
BİYOGÜVENLİK KANUNU 2016'DA GÜNCELLENECEK
Bu sene başında hazırlanan Biyoteknoloji Strateji Belgesi'nde Türkiye'nin tarımsal biyoteknolojideki zayıf yönleri belirlendi. Belgede, mevcut mevzuatın uygulanmasında sorunlar bulunduğu ifade ediliyor. Biyogüvenlik Kanunu'nun yeni gelişen ihtiyaçlar doğrultusunda Aralık 2016'ya kadar güncelleneceği bilgisi de belgede yer aldı. Ancak yeni gelişen ihtiyaçların ne olduğuna, kanunda yapılması planlanan değişikliklere ve güncellemelere dair bilgiler yer almadı.
Biz de burada nasıl bir güncelleme yapılacağını merak ediyoruz. Çünkü GDO uygulamalarının bugüne kadar bizim sanayimize verdiği zarar milyar dolarlarla ifade ediliyor. Bunlar çok ciddi rakamlar. İhracatınızı da, iç piyasada satışımızı etkiliyor, maliyetlerimizi arttırıyor.
BİLGİ KİRLİLİĞİ KAYNAKLI SİS BULUTUNU DAĞITMAMIZ LAZIM
Gıda sektörümüz üzerindeki bilgi kirliliğinden kaynaklanan bu ağır sis bulutunu bir an önce dağıtmamız lazım. Bu hem sektörümüze, hem çiftçimize, hem ekonomimize hem de toplum sağlığımıza büyük katkı sağlayacaktır.
Gıda ve beslenme konusunda kamuoyu medya aracılığı ile yanlış bilgilendiriliyor. Ürün kalitesi ve güvenilirliği konularında, bilimsel veriye dayanan ve toplumda inandırıcılığı olan yeni bir anlayışa ihtiyaç olduğu ortadadır. İyi çalışan bir risk iletişim sistemiyle gıdalarla ilgili konularda kamuoyuna hızlı ve güvenilir bilgi aktarılmalı. Ürünlerin denetiminde yaşanan aksaklıklar 'Tarladan Sofraya Güvenilir Gıda' yaklaşımıyla çözülmeli, AB'de olduğu gibi gıdalardaki risklere odaklı bir denetim sistemi kurulmalı ve risk değerlendirmeye ilişkin bir birim oluşturulmalı. Ayrıca bilime dayalı bilgilerin tüketici tarafından anlaşılır bir dil ile iletişimini sağlayacak, risk değerlendirmesi yapacak, kâr amacı gütmeyen tarafsız ve bağımsız bir yapı kurulmalı."
KAYNAK: GIDA HATTI