Yem ekonomik bir meta olmanın ötesinde, Ukrayna savaşı, Pandemi ve küresel ısınma gibi nedenlerle sorunları tavan yapan tarımsal ürün olarak, tüketiciyi ilgilendiren bir girdi olmuştur. O nedenle sektör dışındakiler için yemle ilgili bazı çarpıcı konulara değinmekte yarar görülmüştür.
Hayvan varlığımız 18,5 milyon civarında büyükbaş, 54 milyon civarında küçükbaş ve milyarlarca tavuktan oluşmaktadır.
Büyük ve küçükbaş hayvan beslemesinde mısır silajı, yulaf, fiğ, yonca, korunga, saman gibi kaba yemin yanında kesif yem dediğimiz karma-fabrika yemi kullanılır.
1950’lerde henüz dikkat çeken bir tüketimi olmayan karma yem, kırsaldan göç, çayır-meralarda daralma, hızlı nüfus artışı gibi nedenlerle bugün büyük bir endüstri oluşturmuştur. Öyle ki yem sanayi son on yılda yıllık %3 büyüyerek 27 milyon tonluk bir üretime ulaşmıştır (Grafik).
Türkiye’de karma yem ağırlıklı olarak ahır hayvancılığı, besi ve yumurta tavukçuluğu ve balıkçılıkta tüketilmektedir. Bu yemler hayvanlara yarayışlı çok çeşitli hammaddeleri karıştırarak elde edilir. Bu hammaddeler değişik hububat (arpa, buğday, çavdar, akdarı, yulaf), küspeler (ayçiçeği, fındık, pamuk, soya), hayvansal kökenli proteinler (balık, et-kemik, kan unları, tavuk ve mezbaha kalıntıları, kemik unu), yağlı tohum, buğday kırığı kepeği gibi değirmen atıkları, selektör altı baklagiller, melas, malt çimi, mineraller, vitaminler, kireç taşı gibi katkı maddeleri, iz elementler, hormonlardan oluşmaktadır.
İşte Türkiye karma yem üretim hammaddelerden mısır, soya, kepek, küspe vs.nin ithalatı için yıllık ortalama 4 milyar dolar ödemektedir. Ki bu meblağ karma yem hammaddesinin yarısına karşılık gelmektedir. Söz konusu rakam aynı zamanda tarımsal ürün ithalatımızın da ¼’ünü oluşturur. Bu hammaddelerden soya ve mısır başı çekmektedirler. 2019 verilerine göre soya (%95’i ithal) ve mısır ithalatı sırası ile 2,6 ve 3,6 milyon ton olmuştur. Karma yem üretimimizin 15 milyon tonu büyükbaş, 10 milyon tonu kanatlı yemidir
Türkiye 2021 yılında 27,4 milyon tonluk karma yemi 769 fabrikada üretilmektedir. Aslında kapasite 38 milyon ton gibi oldukça yüksek bir potansiyeldir. Bu üretimle Türkiye Avrupa’da birinci, dünyada yedinci sıradadır.
Karma yem hammaddesinin diğer yarısı ise tarla tarımı alanımızın (16 milyon Ha) ancak %13 civarında bir alan bulmaktadır. Bir diğer ifade ile biz bu oranı yükselttiğimiz ölçüde ithalat oranları azalabilecektir. Ne var ki söz konusu yem bitkileri büyük çoğunlukla sulama gerektirir. Halbuki şu anda biz o 16 milyon hektarın henüz 6,6 hektarını sulayabiliyoruz. O zaman biz sulama olanaklarımızı bir an evvel artırmak durumundayız. Ekonomik olarak sulanabilecek alanların 2030’larda 9 milyon hektara çıkarılması planlanmışsa da, en basitinden gelecekte artacak nüfusunun beslenmesi için Türkiye yem bitkileri açığını kapatmak yönünde büyük atılımlar yapmak durumundadır.
Bu konuda Brezilya’dan bir örnek oldukça çarpıcı. Afrika’nın yem bitkisi “SAKALLI DARI”[1] (Brachiaria brizantha – Panicum brizantha) materyalinden yararlanarak, hem de klasik ıslahla öyle yüksek verimli çeşitler geliştirildi ki, açık alan sığırcılığında dört yıl olan kesim ağırlığına ulaşım, 20 aya düşürüldü. Bu tip başarılı bir ıslah programının, kamu, özel sektör ve üniversiteleri bir çatı altında toplayan tarımsal ARGE organizasyonu (EMPRAPA – Brasileira de Pesquisa Agropecuaria – Brezilya Tarımsal Araştırma Organizasyonu) ile sağlanabildiği de bir gerçek[2].
Ekim alanlarımız sınırlı iken birim alandan kaldırılan ürünün yani verimin artırılması kaçınılmaz görünüyor. Daha birkaç on yıl evvel 400 kg/da olan mısır verimi günümüzde 1200 kg/da’a ulaşmış Türkiye diğer bitkilerde de atılım yapabilir. Yüksek performanslı sıcağa, kurağa, dayanıklı ve daha verimli yeni yem bitkileri çeşitlerinin ıslahı için ARGE alt yapımızın reorganize olmasında yarar görülmektedir. İlgili kamu üniversite ve özel sektör kurumlarının bir çatı altına alınarak güdümlü projelere geliştirilmelidir. Böyle bir uygulama tüm bitki ve hayvan ıslah programları için geçerlidir. Dünyada hızlı bir uygulama alanı bulan gen düzenleme gibi biyoteknolojik yöntemlerle 4 yılda yeni çeşit geliştirildiği günümüzde[3], yeni çeşitlerin kısa zamanda çiftçiye ulaştırılması için en etkin yoldur.
Kaba yem gereksinimini karşılamak için özellikle ot verimi yüksek olan yem bitkisi türlerinin (sorgum, darılar ve Brassica türleri vb.) yetiştiriciliğinin teşvik edilmesi de yerinde olacaktır.