Bu yıl çiftçi, ürettiği neredeyse bütün ürünlerde ciddi sorun yaşadı. Ya ürününü çok düşük fiyata sattı ya da tarlada bıraktı. Çiftçinin, girdi maliyetleri yükselirken, ürettiği bütün ürünlerin fiyatının geçen senenin bile altına düşmesi, ciddi zarar etmesine neden oldu.
Yaşanılan bu sorunlar ilk planda plansız üretime bağlansa da aslında tarımda plansız üretimin ötesinde daha büyük bir sorunla karşı karşıyayız.
Çünkü sadece domates, biber, karpuz çiftçinin elinde kalmadı. Şeker de devletin elinde kaldı. Oysa bizim en planlı üretim yaptığımız ürün şeker pancarıydı...
Malumunuz, şeker pancarının üretimi belirlenen kotalar dâhilinde yapılır. Kotalar da ülkenin şeker ihtiyacına göre belirlenir. Yani ülkenin şeker ihtiyacı kadar şeker pancarı üretilir. Ancak gelin görün ki, 2024-2025 pazarlama yılına Türkiye ciddi bir şeker stoku ile girdi. Kamu, kooperatif ve özel şeker fabrikalarının toplamı 500 bin ton şeker elde kalırken, sadece Türkşeker’in yani devletin elinde kalan şeker miktarı ise 400 bin ton!
500 bin ton şekerin elde kalması çok ciddi bir sorun. Neden derseniz, pancar hasadına sayılı günler kaldı ve 2024-2025 pazarlama yılının yeni şekeri üretilmeye başlanacak.
Normalde yeni kampanya döönemine 50 bin, hadi diyelim en fazla olsa olsa 100 bin ton şeker stoku ile girilebilir. Ancak bir önceki kampanya döneminden 500 bin ton şekerin stokta kalması planlı üretim yaptığımız şeker pancarında da ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor.
Türkiye’de yıllık ortalama 3 milyon ton şeker tüketiliyor. Bu şekerin tamamı da yurt içinde üretiliyor. Peki, ne oldu da planlı üretim yapılmasına rağmen 500 bin ton şeker elde kaldı?
Burada ‘ya ne olacak eldeki ürünün ne zararı olur’ diyebilirsiniz ama öyle değil!
Stokta bu kadar şekerin kalması fabrikalar için ciddi bir yıkım! Her şeyden önemlisi fabrikaların hem şeker kotası tehlikeye giriyor hem de satılmayan şeker doğrudan ‘C’ kapsamına alınıyor. Bu da elinizde kalan şekeri, bedelinin çok altında bir fiyata satacaksınız demektir. Bunun için kamu dahil bütün fabrikalar yeni kampanya dönemine girmeden stoktaki şekeri, kurdukları yan şirkete devrederek, satmış gibi gösterirler.
Şeker pancarında planlı üretim yapılmasına rağmen 500 bin ton şekerin stokta kalmasının temel nedeni, şeker piyasasında kontrolsüz bir şekilde yapılan ithalat ve kontrolsüz bir şekilde üretilen nişasta başlı şekerlerden kaynaklanıyor. Şeker Kurulu, (bağımsız üst kurul) 2018 yılında kapatılarak şeker piyasası tamamen denetimsiz hale getirildi.
Şeker Kurulu’nun yerine Tarım ve Orman Bakanlığının bünyesinde Şeker Dairesi kurularak, denetim yetkisi Bakanlığa bağlandı ama planlı üretim yaptığımız tek üründe bile ciddi sorunlar yaşamaya başladık.
Sözde nişasta başlı şekerin kotası yüzde 10’dan yüzde 2,5’a düşürüldü. Ama denetim zafiyetinden dolayı bu sadece kağıt üstünde kaldı. İddia ediyorum, şuanda piyasada tüketilen nişasta bazlı şekerlerin oranı yüzde 20 ile 40 arasındadır! Bu korkunç bir rakam!
Sonuç olarak bu yıl ürünü sadece elinde kalan çiftçi mağdur olmadı. Kamu da elindeki şekeri satamayarak mağdur oldu! Onun için Tarım Bakanlığının yeni dönemde vitrine koyduğu sözleşmeli üretim/planlı üretim çalışmaları da tek başına çiftçinin sorununa bir çözüm olmayacak. Çünkü planlı üretim yaptığımız şekerde yaşadığımız stok sorunu bunu net bir şekilde gösteriyor.
Şekerde denetim ne zaman Tarım Bakanlığına bağlandı bu üründe de bugüne kadar yaşanmayan stok sorunu ortaya çıkmaya başladı.
Bunun için şeker piyasasını denetleme yetkisi Tarım Bakanlığından biran önce alınarak bağımsız Şeker Kurulu’nun yeniden ihdas edilmesi gerekiyor.
Bakanlığın diğer ürünler için sözleşmeli üretim/planlı üretim çalışmalarının da şeker örneğinde görüldüğü gibi Bakanlıktan bağımsız bir üst kurul oluşturulmadan ülkeye ve çiftçiye bir fayda sağlamayacağını görmemiz gerekiyor.
Bu konuda ziraat mühendisi Ergin Kahveci'nin 'Türkiye Tarımsal Ürünler Düzenleme Kurulu' önerisini vakit geçirmeden masaya yatırmalıyız.