'Gıda Sektöründe Tekelleşme ve Yabancılaşmadan kimler kaybediyor? başlıklı yazısında küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerinin yabancı sermaye eliyle nasıl tekelleştirildiğine vurgu yapan Kaymakçı, “Türkiye'de,1980 yılların başından itibaren uygulanagelen dışa bağımlı yeni-liberal politikalar,süt dahil bütün gıda sektörü ve organize gıda perakendeciliğinde de tekelleşme ve yabancılaşmayı ortaya çıkarmış durumda" dedi.
'ÇİFTÇİLER, BİZİM NİKAHLILARIMIZDIR'
'Gıda sektöründeki tekelleşme ve yabancılaşmadan kimler kaybediyor?' diye soran Kaymakçı, kaybedenleri şöyle sıraladı:
Küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleri: Bunlara Türkiye'de yaşanan süt krizinde olduğu gibi büyük işletmeler de eklenebilir. Küçük ve orta ölçekli tarım işletmeleri, gıda firmaları karşısında örgütsüz. Bu durumda ürünlerini yok pahasına gıda firmalarına satma zorunda kalıyorlar. Üstelik son dönemlerde hızlanan sözleşmeli tarım modeliyle gıda firmalarına tek yanlı bağımlılık egemen olmuş. Kimi gıda firması yetkilileri, 'Çiftçiler, bizim nikahlılarımızdır' diyebiliyorlar.
Tüketiciler: Kimileri gıda ve perakende sektöründe yaşanan tekelleşme ve yabancılaşmadan tüketicilerin karlı çıktığını söyleyebiliyorlar. Gerçekten durum böyle mi? İki örnek verelim. Birisi et olsun. Et krizini tetikleyen öğelerden birisi de gıda ve perakende sektörünün yapısal özelliğidir. Et krizinden hayvan yetiştiricileri değil, hipermarketler karlı çıkmışlardır. Bunlar baskülde oluşan fiyat artışını daha büyük ölçüde tüketicilere yansıtmışlardır. İkincisi de domates olsun. Firmalar, salça yapmak ya da taze olarak pazarlamak için tarladan domatesi yok pahasına topluyorlar. Siz salça fiyatlarının düştüğünü ya da ucuz taze domates aldığınızı hatırlıyor musunuz?
Küçük ve orta ölçekli gıda firmaları: Bunlar çokuluslu şirketlerce satın alınıyor ya da kapanmak zorunda kalıyorlar. Bundan yerli büyük gıda firmaları da etkilenecek gibi gözüküyor. Ya taşeron firma olacaklar ya da firmalarını satarak belki de kendi işletmelerinde işletme müdürü olarak görevlerini sürdürecekler.