Ülkemiz sığır varlığının genetik kapasite yönünden zayıf olduğu gerçeği maalesef ekonomik hayvancılık yapma şansımızı da olumsuz etkilemektedir.
Ülkemizin en büyük sorunu hayvancılığa ilişkin sürekliliği ve hedefleri olan politikaların ortaya konulamaması, aynı hükümet döneminde bile değişen bakanlarla beraber mevcut politikaların tümden yok sayılıp, yeni politikaların yürürlüğe konması ile çok büyük emek ve zaman kayıplarının yaşanmasıdır.
Hayvancılıkta kısa, orta ve uzun vadeli milli politikalar oluşturmamız gerekmektedir.
Bunun içinde Cumhurbaşkanlığı himayesinde sektörün her kesiminden öne çıkan, işin içinde olan ve elini taşın altına koymaya, emek vermeye hazır liyakat temeline dayalı bir danışma kurulunun oluşturulması en akılcı yol olarak görülmektedir.
Bu kurulun çalışması sonucu oluşturulacak politikalar sürekli devam ettirilecek milli politikalar olarak belirlenmeli ve 6 aylık veya 1 yıllık dönemler halinde belirlenmiş hedeflerin gerçekleşme durumları kurul tarafından denetlenmelidir.
Aksayan, ağır işleyen hedefler için çözüm yolları bulunmalıdır.
Ülkemizde bu politikaların oluşturulması için öncelikle yapılması gereken mevcut hayvan sayısının ivedilikle belirlenmesidir. Elimizdeki mevcudu bilmeden herhangi bir projeden sonuç almamız mümkün değildir. Bu yazıda özellikle sığır popülasyonumuzun genetik ıslahının en hızlı biçimde yapılması için gerekli hususlar ele alınacaktır.
Ülkemizde mevcut sığır popülasyonunun genetik açıdan geliştirilmesi için dünyada yaygın biçimde kullanılan teknikleri kullanmamız şarttır.
Son yıllarda geliştirilen genomik değerlendirme ya da genomik seleksiyon yöntemi ile genetik ıslah çok ciddi ivme kazanmıştır. Genomik değerlendirme yöntemi ile doğan buzağılardan alınan kan veya diğer DNA izole edilebilecek dokulardan alınan örneklerle doğan buzağıların ne kadar elit bir boğa veya damızlık inek olabileceği önceden değerlendirilebilmektedir.
Yapılan bir çalışmada toplam 890 başlık bir sürüde genomik seleksiyon uygulaması gerçekleştirilmiştir. Sürüde süt verimi parametresi bakımından en yüksek %25’lik grupta yer alan ineklerin ortalama 305 günlük süt verimi yaklaşık 16 ton iken, en düşük %25’lik gruptaki ineklerin yaklaşık 13,5 ton bulunmuştur. Aradaki fark inek başına yaklaşık 2,5 ton olarak gerçekleşmiştir (Tablo 1).
Tablo 1. Süt verimi parametresi bakımından genomik değerlere göre elde edilen veriler
Böylesi bir sürüde genetik ıslahı dolayısıyla verimi artırmak için yapılacak sonraki adımda ise embriyo transferi ve dişi sperma kullanımı çok büyük avantaj sağlayacaktır.
Bu amaçla Şekil 1’de gösterilen uygulamanın gerçekleştirilmesi büyük önem taşımaktadır.
Genomik değerlendirme sonucu sürüdeki en iyi %5 düve ya da ineği donör olarak kullanıp, bu %5’ten maksimum sayıda yavru elde etmek sürüdeki genetik ilerlemeyi son derece hızlandıracaktır.
Sonrasında gelen %45’lik grupta ise, dişi sperma kullanarak, sürünün ihtiyacı olan replasman için sürü ortalamasının üzerinde olan annelerden elde edilen dişi buzağılar üreterek yine genetik ıslah açısından önemli avantaj sağlanabilecektir.
Geriye kalan %50’nin sürü ihtiyaçları gözetilerek %5-30’unu satıp, geriye kalanları ise embriyo transfer uygulamasında taşıyıcı olarak ya da inekler için etçi sperma, düveler için normal aynı ırktan sperma kullanarak değerlendirmekle de sürünün birden küçülmesinin önüne geçilmelidir.
Anlattığımız bu uygulama ile bir sürüde en hızlı genetik ilerlemeyi sağlamak mümkün olacaktır.
Şekil 1. Sürüde genomik seleksiyona göre seçim
Aynı uygulamanın gerçekten iyi bakım beslemenin yapıldığı başarılı işletmelerde yapılması ile, uygulamaya dahil işletmelerdeki herbir yıl içinde doğan dişi buzağılardan en iyi %5’e kadar (toplam sayı artarsa %1’e kadar düşürülebilir bu durumda kalite daha da artacaktır) hayvanı bir merkezde toplayıp donör olarak kullanarak sperma üretimi için aday boğa ve boğa anne adaylarını üretmek ve bu yolla da dünya da sıralamaya girebilecek boğalar üretmek mümkün hale gelecektir.
Embriyo transfer uygulamasından doğan buzağılarda genomik değerlendirme sonuçlarına göre sperma üretim merkezlerine aktarılmalıdır.
Ancak, maalesef ülkemizde genetik seleksiyonun ne anlama geldiği tam olarak kavranamadığından dolayı bu alanlarda geri kalmış, hem sperma hem de damızlık düve konusunda ithalata bağımlı hale gelmiş bulunmaktayız.
Yukarıda anlatılan uygulamayı yaptığımızda ülkemizin kaliteli damızlık düve (ki özel fiyatlar ödemediğimiz sürece bize gelecekler yukarıdaki satış yapılacak en vasat düveler grubundan gelecektir) ve sperma ihtiyacının büyük oranda milli imkanlarla sağlanması mümkün hale gelecektir.
Burada unutulmaması gereken husus hayvancılığı gelişmiş ya da gelişmekte olan tüm ülkelerde bu yöntemle damızlık boğalar üretilmektedir.
Ülkemizde anlatılan bu hususların yapılması için gerekli olan ekipman, insan kaynağı ve yeterli sayıda işletme mevcuttur. Sadece ve sadece iyi bir planlama ve organizasyonla bu konuda önemli mesafeleri kısa zaman içerisinde almamamız için hiçbir neden bulunmamaktadır.