Kuruyan Marmara Gölü, geçtiğimiz yıllarda, Manisa Valiliği, DSİ Genel Müdürlüğü, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ile Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM) arasında imzalanan işbirliği protokolü ile gölün 35 bin dekarlık alanı tarım yapması için TİGEM’e tahsis edilmişti.

TİGEM, kendisine tahsis edilen 35 bin dekar alanda buğday ve ayçiçeğinde organik tarım yapacaktı.  TİGEM Genel Müdürü Hasan Gezginç, 'Gölmarmara'nın organik tarım alanı' olacağını açıkça ilan etmişti. Bunun için organik gübre alımına 2023 yılında 40 milyon lira, 2024 yılında da 35 milyon lira para harcanmıştı.

Ama evdeki hesap hukuka uymadı!

Çünkü bu alan (Marmara Gölü) Ramsar Sözleşmesi kapsamında hazırlanan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’ne göre 2017 yılında 24893 hektar büyüklüğünde bir Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan olarak tescillenmişti.

Dahası alanda Türkiye’nin taraf olduğu Bern Sözleşmesi kapsamında koruma altında bulunan kuş türlerini barındırıyordu. Onun için göl kurumuş olsa da ekolojik önemini korumaya devam ediyordu. Bölgenin yeniden suya kavuşması durumunda Marmara Gölü’nün tekrar eski günlerine kavuşması içten bile değildi.

Ancak gölü kurtarmak yerine sulak alan ekosistemini tamamen yok edecek bir şekilde alanda tarımsal faaliyet başlatılması bölgedeki sivil toplum örgütleri ve vatandaşların tepkisini çekmişti.

Konu mahkeme taşındı.

Manisa 2’nci İdare Mahkemesi, yapılan itirazları haklı bularak, TİGEM tarafından yapılan tarımsal faaliyetlerle ilgili geçtiğimiz gün yürütmeyi durdurma kararı verdi.

Mahkeme kararı ile TİGEM ektiği ürünleri bile hasat edemeyecek duruma geldi. 

Mahkeme kararına olumlu ve olumsuz bir gözle bakıp geçebiliriz. 

Ancak bu mahkeme kararı bana göre kurumlardaki liyakatsızlığı ortaya koyması bakımından büyük önem taşıyor. 

Düşünün, bir tarafta DSİ gibi köklü bir kuruluş, bir tarafta sulak alanların ve yaban hayvanların korunması amacıyla kurulmuş Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlü bir tarafta da TİGEM gibi gözde bir kuruluş…

Bu kurum yöneticilerinin ne Türkiye’nin taraf olduğu Bern Sözleşmesinden ne Ramsar Sözleşmesi’nden haberleri bile yokmuş!

Hatta o dönem yapılan açıklamalarda Marmara Gölü’ne su gelene kadar TİGEM’in tarımsal faaliyette bulunacağı, göle suyun gelmesiyle birlikte bu üretime son verileceği gibisinden saçma sapan açıklamalar bile yapılmıştı.

Zaten mahkeme kararı, bunun mümkün olmadığını tam aksine ‘tarımsal faaliyetin’ sulak alan ekosistemini tamamen yok edeceğine hükmederek, yürütmeyi durdurma kararı verdi. 

Haydi, TİGEM’i bir tarafa bırakalım, DSİ ve asli görev alanı sulak alanların ve yaban hayvanlarının korunması olan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü böyle bir protokolün içinde nasıl yer aldı?

Bu alanda tarımsal faaliyetin başlatılması kuruyan gölü canlandırılacaksa da tamamen kurutmak anlamına geleceğini hiç mi göremediler?

Yazık, günah! Devletin en değerli kurumlarının düşürüldüğü hale bakar mısınız!  

Liyakatsizliğin yanında kurumlar arasında da müthiş bir koordinasyonsuzluk var!

Onu da anlatayım. Geçen aylarda göl kapaklarının açılmasından dolayı TİGEM’in ekim yaptığı alanın bir bölümü suyun altında kalmıştı. Bunun nedenini sorduğumuzda, TİGEM Genel Müdürü Hasan Gezginç, kapakların açılmasından dolayı değil, fazla yağıştan dolayı gölün taşmasından dolayı ekili alanın bir bölümünün suyun altında kaldığını söylemişti.

Ama gerçekten öyle mi?

Zannetmiyorum, Yöneticilerin basiretsizliğini görünce bu açıklama bana pek inandırıcı gelmemişti.

Sonuç olarak mahkemenin Gölmarmara kararı ile bu alanın tekrar suya kavuşması durumunda yaşatılmasıyla ilgili önemli bir karar olurken, diğer tarafdan DSİ, TİGEM ve Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğününün de nasıl yönetildiğini, kararların nasıl alındığını da görmüş olduk.