Tarımsal kalkınmada üniversitelerin rolü, tarım sektörünün verimliliğini, rekabet gücünü ve sürdürülebilirliğini artırmak için eğitim ve araştırma faaliyetleri yürütmeleri gerektiğini vurgulamaktadır. Üniversiteler, tarımsal bilgi ve teknoloji üretimi, yayımı ve transferi konusunda öncü kurumlar olmalıdır. Ayrıca, bölgesel ve ulusal düzeyde diğer paydaşlarla işbirliği yaparak tarımsal kalkınmaya katkı sağlamalıdır.
Üniversitelerin Ar-Ge, Ür-Ge ve inovasyon alanlarında odaklanması, bilim ve teknolojiye dayalı yeni fikir ve buluşların ortaya çıkmasını sağlayacaktır. Bu sayede, ülke ekonomisine katkı sağlayacak yeni ürün, süreç ve hizmetler geliştirilebilir.
Rekabet gücü artar ve küresel pazarlarda daha fazla pay alınabilir. Bu nedenle, üniversitelerin bu alanlara yeterli kaynak ayırması, nitelikli insan gücü yetiştirmesi, sanayi ile işbirliği yapması, sınai mülkiyet haklarını elde etmesi ve uluslararası alanda tanınırlığını artırması önemlidir.
Ülkemizde tarım ve gıda alanındaki üniversitelerin son 30 yılına baktığımızda, ziraat fakültelerine giren öğrencilerin sınav sıralamalarının çok düşük olduğunu görüyoruz. Bu durum, sektörümüzün gelişmesi ve kalkınması için iyi sonuçlar getirmedi. Üniversitelerimizden mezun olan mühendislerin çoğu, kendi branşlarıyla ilgili saha bilgisine sahip değil. Kendi mesleklerini yapmak istemiyor veya yapamıyor. Özel sektörde asgari ücrete iş aramak zorunda kalıyor.
Bu sorunun çözümü için üniversitelerimizin tarım ve gıda alanında gerekli Ar-Ge, Ür-Ge ve inovasyon faaliyetlerini yürütmesi gerekiyor. Bilim ve teknolojiye dayalı yeni fikir ve buluşlar ortaya çıkarması gerekiyor. Ülke ekonomisine katkı sağlayacak uluslararası rekabet gücümüzü artıracak yeni ürünler geliştirmesi gerekiyor. Bunun için de üniversitelerimizin kendilerini yenilemesi, kalite standartlarını yükseltmesi, akademik kadrolarını güçlendirmesi, öğrencilerine nitelikli eğitim vermesi gerekiyor.
Tarım ve gıda sektörümüzdeki gelişmelerin yavaş olmasının bir diğer nedeni de üniversitelerimizin yeterince Ar-Ge, Ür-Ge ve inovasyon faaliyetleri yürütememesidir. Üniversitelerimizde bu alanlara ayrılan bütçe, personel, laboratuvar gibi kaynaklar yetersizdir. Üniversitelerimizin yayın sayısı, atıf sayısı, patent sayısı gibi göstergeler de düşüktür.
Üniversitelerimizde yapılan araştırmaların çoğu teorik veya temel niteliktedir. Uygulamaya yönelik veya sektörle işbirliği içinde yapılan araştırmalar ise azdır.
Bu durum sektörümüzün gelişmesi için özellikle yüksek katma değerli ürünler üretmek için gerekli bilgi, know-how, makine ve teknolojiyi yurtdışından ithal etmek zorunda kaldığımızı göstermektedir. Bu da sektörümüzün maliyetini, bağımlılığını ve rekabet gücünü olumsuz etkilemektedir.
Oysa ülkemiz içinde bu bilgi, know-how, makine ve teknolojiyi üretebilecek potansiyele sahibiz. Üniversitelerimiz, sanayicilerimiz, çiftçilerimiz, kamu kurumlarımız ve sivil toplum kuruluşlarımız arasında daha etkin bir işbirliği ve koordinasyon sağlanabilirse, sektörümüzde yerli ve milli bir Ar-Ge, Ür-Ge ve inovasyon kültürü oluşturulabilir.
Hiçbir sektör yoktur ki, gelişmesi ve büyümesi için ilim ve bilime dayanmasın.
Bu ilim ve bilimin üretildiği yerler üniversitelerdir. Üniversitelerimiz özellikle mühendis yetiştiren üniversitelerimiz, gerçek mühendisler, gerçek bilim insanları yetiştirmek zorundadır. Sadece diploma vermek değil, sektörün ihtiyaçlarına cevap verebilecek nitelikte, vizyon sahibi, yenilikçi, girişimci, sorumluluk sahibi mühendisler yetiştirmek zorundadır. Bu şekilde hem üniversitelerimizin hem de sektörümüzün hem de ülkemizin geleceği daha parlak olacaktır.