Her yazıma başlarken “aman uzun olmasın” diyerek kendimi kısıtlıyorum. Bu sefer konu mühim ve detaylı onun için kalemi bırakacağım gittiği yere kadar gitsin.
Tabi ki konu “III. TARIM ORMAN ŞURASI”
Bu şuranın gerçekleştirilmesi başlı başına önemli bir olay ve bunu düşünen, icra eden ve katkı sunan herkes ülkemiz için hayırlı bir çaba ortaya koymuşlardır.
60 maddelik kararların yer aldığı sonuç bildirgesini okuduğumuzda dikkate değer önemli hususları görüyoruz.
Aynı şekilde Sayın Cumhurbaşkanı’nın konuşmasında makro ölçekli stratejik yaklaşımları konunun ehemmiyetinin anlaşılması açısından doğru bir yere gidildiğini gösteriyor.
Şimdi gelelim eleştirilerimize;
1) Madem tarımla ilgili şura yapılması bu kadar önemli (ki bence de çok önemli) neden 15 yıldır yapılmamıştır?
Ve neden hız çağında taa 5 yıl sonrasına diğer şura planlanmıştır?
Acaba fonksiyonel bulunmuyor mu? Ya da icra edenler açısından çok mu yorucu bir faaliyet…
Tam burada durup 2004 Tarım Şurası’na bakıyoruz 39 maddelik bir kararlar manzumesi var.
Aradan 15 yıl geçmesine rağmen alınan kararların önemli bir kısmının aynı olduğunu, yani hayata geçirilmediklerini, ülkemizin olumlu manada bu alanlarda yol alamadığını görüyoruz.
Demek ki alınan kararlar hükümet değişmese de Bakan değiştiği için kadük kalmış!
İnşaallah bu sefer Sayın Cumhurbaşkanı’nın da ifade ettiği gibi alınan kararlar lafta kalmaz hayata geçirilir ve kendisi takipçi olur.
2) Alınan kararlarla ilgili sıralama ve ifade biçimine bakacak olursak birçok konu detaylı olarak konuşulmakla beraber, karar aşamasında konuların somut ve teknik bir yol haritasına dönmediğini, genel geçer ifadeler şeklinde kaldığını görüyoruz.
Sonuçların daha iyi anlaşılması ve takip edilebilmesi açısından çok uzatmadan kabaca teknik/proje hedefleri ortaya konulabilirdi.
3) İşletme tanımlamaları yapılırken bunun ne gibi sonuçlar doğuracağından ve önceliğin hangi tip işletmeler olduğundan bahsedilmeliydi. Ve özellikle de meseleye stratejik bir bakış açısıyla yaklaşılıyorsa aile tipi işletmelerle ilgili ayrı detaylı bir başlık olmalıydı.
Aile tipi işletmeleri öncelemeyen gerektiği kadar desteklemeyen hiçbir anlayışın başarıya ulaşması mümkün değildir. Tabi, vahşi kapitalizmle ülkenin tarımsal üretim ve ekonomisini birkaç şirkete (özellikle de u.arası şirketlere) terk etmek düşünülmüyorsa.
Arkadaş ne eğitilemez çiftçimiz varmış!
Yine gündemde çiftçi eğitimi var, tamam eğitim süreklilik arz eder, ama tarım gibi daha çok gelenek üzerinden giden bir üretim biçiminde sofistik detaylar olmaz, abartmamak lazım.
Çiftçinin eğitim konusunda en büyük eksikliği örgütlenme, hak arama, demokratik tepki gösterme mevzusundadır.
Bunun dışında yok eğer basit uygulamalarda bile çiftçinin eksiği hatası varsa bu onun değil, eğitim verenlerin suçudur. Ve çiftçinin hala eğitim sorunu varsa ki; kısmen de olsa var görünüyor, bu durumda Cumhuriyet yaşında Tarım Bakanlığı, 100 civarında ziraat ve veterinerlik fakültesi, eğitim/rehberlik iddiasında bulunan 150 yıllık Tarım Kredi Kooperatifleri, her yerde örgütlü Ziraat odaları vb çiftçi kuruluşları bu konuda görevlerini hakkıyla yerine getirmemişler demektir.
Köy enstitülerinden yetişme öğretmenler kadar köye, köylüye, çiftçiye katkı sunamayan bu kalabalıklar kendini sorgulamalıdır.
Unutmadan, sahi eski Tarım Bakanı Sami Güçlü zamanında her köye bir tarım danışmanı (ziraat mühendisi) uygulaması ne oldu?
4) Bu meselenin bir türlü çözülememesinin temel nedenleri tarım arazilerinin yağmalanmasında ekonomik, terkedilmesi ise sosyolojik cazibenin insanımızı esir almasıdır.
Devlet önce toprağa sahip çıkacak, devletin sahip çıkmadığı (inşaat ve sanayi ve hatta turizm tarafından yağmalanan) toprağa halk sahip çıkamaz/çıkamıyor.
Toplulaştırma öyle 3-5 senede 3-5 bin dekar araziyi düzenlemekle olmaz, olmuyor ve olmayacak.
Ancak kum havuzunda oyun oynarsınız ve ülke 20-30- 40 hatta 50 sene döner döner bunu konuşur.
Bunu miras gibi gelecek nesillere gündem maddesi olarak bırakırsınız.
Devlet bu konuda hızlı, katı ve kararlı olmak zorundadır, velev ki toprak sahiplerinin, köylülerimizin hoşuna gitmese de…
Birkaç yıl önce bir düğün vesilesiyle Bingöl’e gidişimde Muş havaalanına uçak alçalırken aşağıda içinde kıvrıla kıvrıla suların geçtiği Muş Ovasını gördüm ve dikkat çekici biçimde ekili alanlar oldukça azdı.
Konu dikkatimi çektiği için Muş’lu bir arkadaşımla neden ekilmediğini konuşurken kendisi “Bir tek, Kenan Evren aynı manzarayı uçaktan görünce; 'ekmeyenlerin toprağını alın' talimatını verdiği zaman tamamen ekildi" demişti.
5) Arazi bankacılığı ve “birlikte üretim” heyecan verici başlıklar olabilirdi ama içerik konusunda bir şey yok.
Türkiye’de aile tipi işletmeler çözülür ve çökerken bunun önüne geçemiyorsanız yerine farklı modeller ikame etmek zorundasınız.
“Birlikte üretim” olarak ifade edilen yol tek seçenek gibi görünüyor.
Ama bunu nasıl yapacaksınız daha öncede bizim de önerdiğimiz özel mevzuatı olan kooperatif/şirket bileşimi tarım şirketleri ile mi?
Yoksa başka bir yöntemle mi?
Bu konuda hızlı ve detaylı bir çalışma yapılmalı ve üreticilerin de katılımı/sahiplenmesi sağlanarak hayata geçirilmelidir.
Aman ha şapkadan tavşan çıkarıp işi 'SEMARAT’ lamaya kalkmayın.
6) Dış ticaret, ihracat konusu yine çok yüzeysel olarak ele alınmış. Tarımsal ihracatta 3.7 Milyar dolardan 15 yılda 17.7 milyar dolara çıkmanın hazzı sanırım yetiyor.
Lafı uzatmadan haritayı gözünüzün önüne getirin argo tabirle “Allah’ın s… ettiği” Kuzey Denizinin kıyısından avuç içi kadar olup 120 milyar dolarlık tarımsal ihracat yapan Hollanda’yı, tarımsal ve hayvansal üretimde neredeyse aç kalan eski dünyanın ortasında ki Anadolu’ya koyun bakalım, ne olacak?
İkinci boyut ise tarımsal ürünlerin ihracatında dar bir alanda verilen destekler genişletilmelidir. Eğer ihracat yapabilirsek çiftçinin her sene kumara dönen ekilişlerinden istikrarlı bir şekilde kazanç sağlamasına imkan oluşturabiliriz.
Sayın Bakan şu bakanlık bürokratlarının odasına şık takım elbiseleri ile karşısında süzülüp durdukları aynaların yerine birer fiziki eski dünya haritası koydursun, inanıyorum çok faydası olacaktır.
Aman ha…
Şu ülkede fuar, bu ülkede toplantı, şu ülkede seminer planlarına alet olmasın bu güzelim haritalar.
Bir de yurtdışında hakkıyla değilde emekliliği gelmiş bürokrat eskileri ile yakın kontenjanından ticari / tarım müşaviri olup ayda 8-10 bin doları katlayıp cebine koyanları bi zahmet çalıştırın.
Çalıştıramıyorsanız milletin cebinden kıyakçılık olmasın, kapatın müşavirlikleri, getirin bu adamları, memlekette bir masa verin çay içip gevezelik yapsınlar, hiç olmazsa millete maliyetleri düşer!
7) Tarımsal faaliyetlerle ilgili destekler, teşvikler, hibeler yine gündemde bazı eksiklikler ve yanlışlıklar olmakla beraber şüphesiz iyi bir uygulama. Ve on yıllardır ülkemizde mütemadiyen uygulanıyor.
Peki, bu uygulamaların sonuçları takip ediliyor mu?
Bu imkanları sağlayan/dağıtan kurumun başındakiler “arkadaşlar toplanın bir hele biz … kadar para gömdük, sonuç ne oldu? ne değişti?” diyerek faaliyet sonu bir değerlendirme yapıyor mu?
Bu uygulamalar bir bütün halinde entegre birbirini tamamlar şekilde planlanıyor mu?
Yoksa, geleneksel “bir parmak bal” yöntemiyle günü kurtarmak için mi kullanılıyor?
8) “Havza bazlı üretim” yani tarımsal üretimin planlanması.
Yani olmazsa olmaz, yani (sanırım 1937 Meclis konuşmasında olacak) Atatürk’ün de bahsettiği 80 yıllık mesele, her gelenin diline doladığı ama bir türlü halledilemeyen konu…
Çok uzatmadan “Vela havle” çekip geçiyoruz.
9) Anadolu tabiriyle “gelelim zurnanın zırt dediği yere: Üretici örgütlerinin etkinliğinin artırılması ve güçlendirilmesine; acaba bu Tarım Şurasında gerçekten tarlada, tapanda, ahırda ter döken emek veren üreticiler görüş bildirmedi mi?
Çiftçinin sırtında bir yüke dönüşmüş olan bu üretici örgütlerinin ekseriyeti sorunun ta kendisi iken ve bu örgütleri daha katılımcı ve demokratik hale getirmek, mevzuatını düzenlemek, revize etmek, hatta bazılarını kapatmak düşünülmezken, güçlendirmek nedir?
Çiftçinin ödemeleriyle ve devletin destekleriyle kendilerine makam, unvan, gelir, kadro ve kendini seçecek delege seçenleri milletin sırtından indirip, milletin hizmetine vermek varken güçlendirmek nedir?
Şuranın en büyük fiyaskosu ve sahici bir zeminde gerçekleştiği konusunda şüphe uyandıran tek maddesi budur.
10) Çiftçinin ve tarımın finansmanının daha kolay, etkili bir biçimde nasıl yapılacağı hususunda ve kronik bir sorun haline gelen üretici borçları konusunda ne gibi tedbirlerin alınacağıyla ilgili herhangi bir başlık ve değerlendirme olmaması büyük eksiklik olarak göze çarpıyor.
Yeri gelmişken akut bir mesele olduğu için ifade etmek istiyorum; çiftçi borç yükü altında eziliyor ve üretimden kopuyor.
Özellikle de bu sene durum çok vahim biran önce konuya el atılması ve çözüm üretilmesi gerekiyor.
Vesselam…