İnsanın içinden Can YÜCEL kıvamında başlamak gelse de sakin olup vasat/itidal üzre olmakta fayda var.

Başlayalım…

Tabi ki konu  TGH (tarım, gıda ve hayvancılık) olunca da  ister istemez ilgili kurumlar, politika koyucular teknik konuların önüne geçiyor. Çünkü ciddi bir “kötü yönetim/yönetememe” sorunumuz var. Ve bu sorun çözülmedikçe diğer konuların pek bir önemi yok.

Öncelikle bir önceki yazımızda Tarım Bakanlığının varlığı/faydası konusunda yaptığımız sorgulamada ironi içeren yaklaşımımızın düpedüz Tarım Bakanlığının kaldırılması olarak anlaşılması tam bir garabet. Eskiler “Arif olana lafın hepsi söylenmez” demişler ama gördük ki anlaşılmak için uzun uzadıya laflamamız gerekiyor. 

Tabi ki, MSB kadar stratejik önemi olan bir kurumun kaldırılmasını düşünmek ve istemek akıldışı bir yaklaşım olur. İroni yaptığımız yerlerde parantez içi “ironi” vurgusu yapmaya özen göstermeliyim/göstereceğim.

Malum dünyada genel ekonomik bir sıkıntı var ve bu sıkıntı ülkemizde yanlış politikalar nedeniyle daha ağır bir şekilde yaşanıyor. Ve gidişat gösteriyor ki bu süreç daha da ağırlaşarak bir süre daha devam edecek.

Kendi alanımıza gelince hükümetin programında gıda enflasyonu önemli bir başlık olmakla beraber her nasıl beceriyorlarsa bütün dünyada tarım ürünleri ve gıdada  fiyatlar hızla gerilerken bizde sadece üreticinin elinde/tarlasında geriliyor, tüketicinin önündeki  raflarda ise almış başını gidiyor. 

Ve böyle olunca da hiçbir zaman görmediğimiz kadar sosyal medyada çiftçilerin döktükleri, ücretsiz verdikleri, tarlada çürümeye terk ettikleri ürünlerin (ejder meyvesi bile var) görüntü ve haberlerini görüyoruz.

Bunun sebepleriyle ilgili ;

1. En başta gelen sebep, TGH Bakanlığının (toplumsal sosyo-genetiğimizin özelliği olarak) bir türlü beceremediği stratejik planlama ve icraatın yapıl(a)maması. TGH faaliyetleri, üretim/tüketim düzleminde stratejik bir plan üzerinden yürütülmemekte ve hala “Ya tutarsa!..” şans oyunu düzleminde yürütülmektedir.

Bilişim ve iletişim çağında bunu becerememek ise TGH Bakanlığı açısından ayrı bir üzücü başlık. Bütün sistem buradan felç oluyor. Ve efendilerin umurunda değil. Bu stratejik/akli sorun çözülmedikçe diğer sorunlar çözülemez/çözülmüyor.

2. Tarla ile sofra arasında ürünlerin yolculuğunda sorun var. Her alanda var olan ota b… karışan devlet bürokrasisi bu alanda birden buharlaşıyor, ortadan kayboluyor. Sürecin hukuki ve fiili işleyişiyle ilgili ne kapsamlı bir düzenleme, ne de iflas etmiş modelden vazgeçip yeni bir düzen kurma çabası yok. TKK vasıtasıyla önce tanzim satış mağazaları sonrada TKK marketlerle denemeler yapılmış ama bu da skandallarla gündeme gelen, güdük, önü arkası olmayan kadük kalmış bir çaba olarak kaldı.

Bugün 5 milyon üretici ve 90 milyon tüketici bu sistematiğin mağduru durumunda. Dolayısıyla hükümetin gıda enflasyonu çalışmaları başarılı değil/olamayacak. Tarla ile Sofra arasında bağı/zinciri yeniden kurmak zorundasınız ve bu öyle ayaküstü proje fışkırtmakla olmaz.

3. Ekonomik sıkıntılar tüketimde doğal olarak daralmayı getirdi. Tüketim daralınca tarla/sofra zincirinin Şam Şeytanları çiftçinin sırtına bindikçe bindiler. (TGH Bakanlığı konuyla alakası yokmuş gibi kenardan seyretti) Bu gibi durumlar ne ilk, ne de son olacak. Bununla ilgili tedbirler alınması zaruridir.

Bu konuda başlıca yapılabilecekler; ihracatın teşvik edilmesi/desteklenmesi, Depolama/ürün muhafaza maliyetlerinin düşürülerek imkanların artırılması, gıda sanayi desteklenerek ve geliştirilerek ürünlerin katma değer yaratacak şekilde işlenmesidir.

4. İşe yaramamak konusunda TGH Bakanlığı ile ortak olan çiftçi kuruluşları ve alanla ilgili yüzlerce fakülte hem teknik hem ticari anlamda yapacakları çalışmalarla sektöre yön vermekten, ışık tutmaktan çok uzaklar. Donanımlı değiller daha kötüsü meseleyi sahici bir şekilde sahiplenmekten çok uzaklar. Çiftçi kuruluşları olarak tanımlanan derebeyliklerinin yeniden yapılandırılması, üniversitelerin vizyonlarının genişletilmesi elzemdir.

5. Siyasi partiler (bu arada TR’de 155 siyasi parti varmış, hay maşşallahhhh) başta iktidar partisinin teşkilat ve kadroları olmak üzere siyasi partilerin TGH alanında kendilerini geliştirmeleri ve konunun uzmanları ile çalışmaları zorunluluktur.

Kafaya kasket takıp, traktörün önünde senede bir kez poz vermekle bu işler olmaz. Hükümetin politikalarına etki edebilecek tarım şehirlerinin Akparti teşkilatlarına bu konuda daha çok görev düşmektedir. “Padişahım çok yaşa, her şey çok güzel ağam, paşam” tarzında devriye çavuşu tekmilinden öte bir şeyler söylemeleri ve yapmaları gerekiyor. Ne olur yani iki laf etseniz, halkın meramını/gerçekleri anlatsanız...

6. Çiftçilerin teknik  dikkat ve becerileri kadar ticari bilgi ve becerilerini de artırmaları bir mecburiyet haline gelmiştir. Devlet ürünler piyasaya çıkarken çiftçiyi kurtlar sofrasında tek başına bırakıyorsa çiftçi sofraya yolculuğunu kendisi yapabilecek hale gelmelidir. Ve bilmeli ki kendi adına var olan örgütlerin hiçbiri bir işe yaramıyor/yaramayacak. Çiftçi Kurda sormuşlar “boynun neden kalın?” demiş ki “kendi işimi kendim görürüm” demiş. Artık kahvehane köşelerinde, cami avlularında birbirine mızmızlanmaktan öte bir şeyler yapılması gerekiyor.

Bu arada işlenmeyen tarım arazilerinin kiralanması ve desteklerde yeni yapılan düzenlemeler kulağa hoş geliyor. Düzenlemelerin detaylarını bilmediğim için bir sonraki yazıma bu konuları erteliyorum. Eğer ciddi/uygulanabilir bir düzenleme yapılmışsa, bu ülkemiz için ciddi bir kazanım olacaktır. Ve romantizme gerek duymadan açıkça söylüyorum “bu coğrafyada, bu tip projelerin uygulanabilmesi ancak devletin kızılcık sopası ile mümkündür.” Yoksa bürokratik goygoyculuktan öte gitmez.