İşlerimin yoğunluğu ve ülkenin insanı umutsuzluğa sürükleyen havası nedeniyle yazamıyordum/yazmıyordum.

Durumumuz memleket tabiri ile “söyleye söyleye dilimizde tüy bitti” şeklinde. Yazıp, çizip söylediklerimiz sadece vicdanımızı rahatlatmakla kalıyor.

Bugün beni yazmaya teşvik eden/zorlayan TGH alanında uzun yıllardır devam eden sıkıntıların artık sınıfsal bir yıkıma dönüşmüş olmasının ve kısa sürede ülkede her bireyi etkileyecek krize dönüşme ihtimalinin oluşturduğu öfke.

Aslında argo ile üç cümlede anlatılacakları ifade etmek için onlarca cümle kurmak durumunda kalacağız, ya sabır…

Önce içinde bulunulan durumdan kim ya da kimler sorumlu, muhatabımız kimler onu bir kez daha zikredelim.

Birincisi tabi ki TGH politikalarını oluşturan ve uygulayan Bakanlık yani kısa adı ile Tarım Bakanı ve üst düzey bürokratları. Konuyla ilgili güya çiftçi kuruluşu olan falan kooperatifleri, filan birlikleri v.s  Ve tabi ki hem yanlışların bir parçası, hem de mağduru olan çiftçiler/üreticiler.

Önce “körler sağırlar birbirini ağırlar” ve “bozacının şahidi şıracı” bakanlığından başlayalım. Yani kamuoyunda “Tarım Bakanlığı” olarak bilinen bakanlık.

Şunu sormak istiyorum “bu ülkenin bir Tarım Bakanlığı olmasa” bakanlığın en önemli işi destekleri bir banka dağıtsaydı ve eski anam babam usulü tarım ve hayvancılık faaliyetleri yürütülseydi  durum daha kötü olur muydu? 

Piyasa işler kendi yolunu bulurdu ve muhtemelen daha kötü de olmazdı. En azından yüzlerce birimi ve on binlerce personeli ile bu bakanlığın bütçesi heder edilmemiş olurdu. Hakiki manada kamuda tasarruf sağlanırdı.

Sayın Şimşek bunu düşünmeli.

Siz (bakanlık ve üst düzey bürokratları) protokol uygulamaları ve sosyal medya goygoyculuğu dışında ne iş yaparsınız?

Memleketin 50 yıllık tarım ve hayvancılık alanında hiçbir sorununu 25 yıldır çözemediniz/çözmediniz.

Toprak reformundan, tarım arazilerinin muhafazasından,  yağlı tohumlardan tut, damızlık büyükbaş ve küçükbaş üretiminden, tarımsal üretim planlamasından, gübreleme ve ilaçlamada standartların ve kontrollerin sağlanmasından, girdi maliyetlerinin düşürülmesine, kırsalda istihdam ve üretim planlamasından, makro planlara, ürünlerin ihracat pazarlarına çıkmasına kadar onlarca meselede kalıcı ve ciddi bir çözümü ülke de üretenler zararda, tüketenler gıda enflasyonunun altında ezilirken üretemediniz/beceremediniz. 

Ama makam odalarınız, makam araçlarınız, toplantı salonlarınız, sosyal tesisleriniz, toplantı yaptığınız oteller, fiyakanız o biçim.

Maşallah bu konularda olağanüstü başarılısınız.

Unutmadan hakkınızı verelim vıcık vıcık her yere bulaştırıp, nümayiş yapacak kadar da çok dindarsınız çokkkk… 

Ama (az sayıda istisnalar olmakla beraber) asli görevinizi yapmıyorsunuz.

Gelelim çiftçi kuruluşları denilen madrabazlığa.

Her biri ağalığa dönüşmüş, yönünü çiftçiye değil Bakanlığa dönmüş vizyonu, becerisi olmayan ancak kendi koltuğunu korumak için kongrelerde/seçimlerde hangi tezgahı çevireceğine aklı çalışan şark kurnazları ordusu.

Hiçbir ciddi sorunu gündem yapmadan, çözüm aramadan/üretmeden ve hatta çaba göstermeden yıllarca ağalıklarını sürdürenler sizler de ülkede yaşanan sıkıntıların bir parçasısınız.

Varlığınız tam bir kandırmaca, ne üretici/çiftçi ile alakanız var, ne de öyle bir derdiniz (az sayıda istisna ortalıkta görünmüyor bile)

Sadece boş kalabalık ve lüzumsuz bir yapılanma olarak “varmış” gibi yapılan işlevsiz bir organizasyonlar yığını.

Sizde görevinizi yapmadınız.

Sizin de çiftçinin sırtından makamlarınız, arabalarınız, toplantı yaptığını lüks mekanlar o biçim sadece Bakanlığa şirinlik yaparak var olmanın dayanılmaz mutluluğunu yaşıyorsunuz. 

Birbirinizin eksik ve yanlışlarını örterek…

Gelelim üreticiye/çiftçilere…

Eeee bu kadar eksiklik çarpıklık varken, ne durum, ne de kadrolar değişmiyorsa sende de bir eksiklik, hata var demektir. 

Birincisi kendi öneminin farkında değilsin, mesleki bilincin yok. Senin kuruluşun olarak ortalıkta caka satan birçok yapılanmada ne tesirin var, ne de yönetimleri belirleyebiliyorsun.

10 hanelik köyün bir muhtar seçimi kadar önem vermiyorsun. Ancak kahvede, cami avlusunda akşama kadar şikayetlenip sızlanıyorsun.

İlgililer geldiğinde de ses çıkarmadan köşede oturmak en büyük eylemin. Sen meselenle bu kadar ilgili olursan, ne senin kuruluşun ne de bakanlığın görevini yapmaz.

Bu arada unutmadan biraz verim alacağız, biraz işimiz kolay olsun diye şu tarım ilacı denilen zehri “zaten denetleyen eden yok” diye denilen önünüze gelen her şeye bolca basmayın, biraz az basın insanları az zehirleyin onlara acıyın.

Tüketici bu zincirin son halkası, maruz kalan ve mağdur olan.

O da bilinçli değil. Önüne gelenin hangi süreçlerden nasıl geçtiğini bilmiyor. Sadece fiyatla ilgili ve aslına bakacak olursak bu sürecin en mağduru ve çok yapabileceği bir şey yok.

Bir de TGH konusunu çiftçiyi/üreticiyi, LGBT ve sokak köpekleri kadar bilmeyen/önemsemeyen muhalefet var ki, değmen gitsin…

Sonuç; kimseye bir şey önermiyoruz. Vaziyet her konuda “bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete” olduğu için kaçınılmaz muhteşem çöküşü kimse engelleyemez.

Vesselam…