Nereye baksak gündem fahiş fiyatlar.

Zam’lar, enflasyon ve giderler.

Tüketici sıkışmış durumda.

Herkes sosyal, kültürel ihtiyaçları dışlamış; yaşamı idame ettirmeye yönelmiş durumda.

Yani toplumsal olarak yıllar içinde geldiğimiz sosyo-kültürel gelişme döneminden viraj verdik.

Abraham Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi” piramidinin ilk iki aşamasına istif oluyoruz.

Sadece “biyolojik ve güvenlik ihtiyaçlarımıza” odaklanmış durumdayız.

Hal böyle olup “yeme içme ihtiyacı” sorun olmaya başlayınca, bütün radarlarımızı buraya yöneltmiş durumdayız.

Fahiş gıda fiyatları insanımızın ümüğünü sıktıkça, neden diye soranların sayısı artıyor.

Oysa biz yıllardır yazıyoruz.

Yokluk diyoruz, kıtlık diyoruz, gıdaya erişim sorunu diyoruz; duyan oldu mu?

Hayır.

Domino etkisi dedik;

Gıdaya erişimin şakası olmaz dedik; 

Tanzim satışlarla çözülmez dedik;

Zincir marketler dedik;

Tedarik zinciri kontrol dışına çıktı dedik;

Sözleşmeli çiftçilik değil, sözleşenlerin çift taraflı eşit güç sözleşmesi dedik;

Perakende tebliği, Hal Yasası dedik, tüccar dedik.

Duyuramadık.

Şimdi sorun herkesi sarınca, yavaş yavaş anlamaya başlıyoruz.

Ancak bu sefer de hedef saptırma çabalarına tanık oluyoruz.

Çiftçilerin maliyet ve girdi artışlarını tek başına suçlu saymaya çalışıyoruz.

Sanki bu durum, sadece, çiftçinin sorunuymuş gibi anlatılmaya çalışılıyor.

Algı üzerinden yine gerçekliklerin üzeri perdeleniyor.

Bilerek ya da bilmeyerek.

Medya iyi niyetli ya da değil, toplumda buna dair bir algının oluşmasına ortam hazırlıyor. 

Tamam, çiftçinin girdi maliyetleri arttı.

Peki, aynı oranda ürününün fiyatı arttı mı?

Mesela; Muz neden Ser’a da geçen yılın yarı fiyatında?

Limon neden hala dalında 30-40 krş.

Bu örnekler çoğaltılabilir.

Özeti şu: Girdi maliyetleri artsa da çiftçinin eline geçen ürün değeri aynı oranda artmıyor.

Hatta hiç artmıyor, eksildiği bile oluyor.

Yani, Türkçesi, sorun tek başına girdi maliyetlerinin artışı değil.

Sorun, sistemde.

Sorun, yöntemde.

Sorun yönetimde, yönetişimde.

Sorun, politikasızlıkta.

Sorun, devletin hakemlik rolünden çekilmesinde.

Sorun, piyasa mekanizmasında çiftçinin olmamasında.

Sorun, çiftçinin gücünde.

Sorun, çiftçinin örgütsüzlüğünde.

Sorun, çiftçinin yıllardır bunu görememesinde, siyaseti yönetememesinde, müdahil olamamasında.

Çiftçi bedava bile verse raf da fiyat fahiş olur.

Çünkü piyasanın regülasyon gücü yok.

Ve asıl sorun, tüketicinin alım gücünde.

Velhasıl sorun hepimizde, hepinizde.

İşte buna odaklanmak lazım.

Bunu çözmek lazım.

Bu işler de dır dır vır ile olmaz.

Köklü, analitik, kalıcı, tutarlı tarım politikası ile olur.

Hem küresel gelişmeleri hem de ülkesel avantajları kaçırmadan.

Gerisi laf-ı güzaf.

Böyle gidersek, Maslow piramidinin 2.ci aşamasını bile zor görürsünüz.

Demesi bizden.

Anlamaması sizden.