Girdiler, tarımsal (bitki+hayvan) faaliyetler için ihtiyaç duyulan "bütün üretim araçlarıdır".

Altyapı araçları; Toprak, barınak, işletme yapıları (sulama kanalları, depolar vb) vb.

Üretime dair araçlar; Mazot, gübre, yem, ilaçla/r/ma, sulama, elektirik vb.

Makine ekipman; Her türlü mekanizasyon,bilişim ve teknoloji araçları vb.

Hizmetler; İşçilik, sağlık-koruma hizmetleri vb.

Finansman; Kredi, hibe, teşvik ve özkaynaklar, paranın kullanım faizi vb.

Genel anlamda GİRDİLER bu şekilde tasnif edilir.

Ayrıca YÖNETİM GİDERLERİ vardır.

Girdilerin DEĞERİ+YÖNETİMİ, “ÜRÜN MALİYETİDİR”.

Üzerine, ürünün piyasalaşacak fiyatını dikkate alarak %15-20 arası KÂR (“Çiftçi kârı”) eklenir ve “FİYAT” bulunur.

İşte bu fiyat, TARIM EKONOMİSİ KURALLARINA GÖRE ÜRÜNÜN GERÇEK KULLANIM DEĞERİDİR.

ÇİFTÇİNİN HAKETTİĞİ "FİYATTIR".

KAMUSAL OTORİTE/ALAN, BU FİYATI HEM REGÜLE ETMEK HEM DE PİYASALAŞTIRMAK ZORUNDADIR.

Çünkü ekonomik anlamda TARIM en RİSKLİ, ancak en GEREKLİ, İKAMESİ OLMAYAN bir SEKTÖRDÜR.

RİSK diyorum TEHLİKE demiyorum.

Her ikisi farklı şeylerdir.

Farkı başka zaman anlatırız.

Demek ki; Girdi-Üretim ilişkisinin çıktısı MALİYET değil FİYATTIR.

O halde;

Girdiler, çiftçiler için MALİYETİ,

Pazar için ise FİYATI belirliyor.

Tam da burada olay, bir döngü-siklus halini alıyor.

Ve eğer doğru yönetilmez ise PARADOKSAL duruma evriliyor.

İşte, GÜNCEL DE YAŞADIĞIMIZ ŞEY BUDUR.

Ve benim yıllardır bağırdığım DOMİNO ETKİSİ'de tam olarak budur.

Anlayacağınız bu öngörü bir müneccimlik değildi/r.

Şimdi başa döner gazete haberindeki Üretim-Pazar ilişkini de içerirsek, bu defa, “ARZ ve TALEP ELASTİKİYETİNDEN” bahsetmeliyiz.

TARIMDA ARZ VE TALEP ELASTİKİYETİ ZAYIFTIR.

Yani hem üretim hem de tüketim fazla artmaz, fazla eksilmez.

Kendine özgü bağlantıları vardır.

Bu bağlantıları bilir ve yönetirseniz; buna dair bir MODEL ve POLİTİKA üretirseniz SORUNU EN AZA İNDİRMİŞ OLURSUNUZ.

Ama BİTİREMEZSİNİZ.

Bu yüzden ciddi, kamusal alanda yer alan, piyasaya GÜVEN veren, CAYDIRICI, REGÜLATÖR, TAMPON MEKANİZMALARA İHTİYAÇ VARDIR.

Bu mekanizma/lar hem King hem Cobweb kuramını birebir dikkate alacak, hem arz ve talebin elastikiyetini DENGELEYECEK,

DÜZENLEYECEK hem de

DENETLEYECEKTİR.

***

ARZ ve TALEP sadece birincil tüketim olmadığına, ihracat-ithalat ve uluslararası (UA) rekabet koşullarının yani uluslararası fiyatların etkisinde olduğuna göre, size sadece ÜRETİM YETMEZ.

Size üretimin hem "verimliliği" hem de "etkililiği" lazımdır.

Yani Miktarı kadar KATMA DEĞERİ' de lazımdır/önemlidir.

***

İşte bu yüzden (hep) diyorum ki;

SORUN, ÜRETİM MİKTARI ve VERİMLİLİĞİ SORUNU DEĞİLDİR.

SORUN, KATMA DEĞER SORUNUDUR.

SORUN, ÜRETİM PLANLAMASI SORUNU DEĞİL, KATMA DEĞER SORUNUDUR.

***

Siz piyasayı Regüle ederseniz, Çiftçi zaten neyi, ne kadar, nerede üreteceğini bilir/bilecektir.

Çünkü siz zaten KATMA DEĞER PLANLAMASI yaparken yani ULUSAL TARIM MASTER PLANINDA çiftçiye bu soruların yanıtını önceden vermiş olacaksınız.

Uyarsa ekonomik olarak ödülünü alır.

Uymazsa cezasını çeker.

Mesele bu kadar basittir.

Mesele zaten sadece ve sadece, BİLGİ ve KAMUSAL ÖZGÜVEN meselesidir.

Peki tarımsal faaliyetin sacayağına ait ilişkiler ağını çözerseniz yani tarımsal politika tarafını çözerseniz sorun biter mi?

Hani yukarıda dedik ya BİTMEZ diye.

Çiftçiye /bu fiyatı/ HAKETTİĞİ FİYATI VEREMEZSİNİZ DİYEN BİR EKONOMİPOLİTİK ÇIKA/BİLİ/R karşınıza.

Enflasyon derler,

Alım gücü,

Ücretler,

Bütçe,

Giderler vs vs. derler.

Yani karşınıza bir EKONOMİPOLİTİK İDEOLOJİ, ZİHNİYET çıkar.

O yüzden yıllardır dedik ki; Tarımın Dışsal Sorunu, İDEOLOJİKTİR.

ZİHNİYETTİR.

***

İşte o yüzdendir ki, TARIMI YILLARDIR BİLMEYENLER YÖNETİYOR.

Bilenlerin bir kısmı da buna takılmış, sadece siyaset üretiyor.

Janjanlı adamlar,

Kâğıttan konuşanlar,

Parası ile/parası kadar konuşanlar.

Kopya konuşanlar.

Çiftçiyle “güven ve ileteşebilmek” şartlarını sağlamıyorlar.

Çiftçiye politika üzerinden, nasıl yapacaklarını bilgi ile anlatmıyorlar.

Açık açık güçlü bir irade ile sormuyorlar/soramıyorlar.

Sistemin içinde mış gibi yapıp “genelgeçer sisteminin” içinden çıkmak istemiyorlar.

Konforlarını terketmek yerine durumu idare etmeyi seçiyorlar.

Oysa bilginin gücü ile ve açıklayarak sormak lazım.

***

Soralım:

Çiftçinin dışında ürün fiyatını başkasının belirlediği hangi ticaret, tüccar, esnaf, iş insanı var?

Tüketici Almanya'da bizim ürünleri alabiliyorsa bizdekiler niye alamıyor?

Ücretleri,

Ulusal gelirden aldığı payı,

Girdi bedellerini,

Genel harcamaları çiftçi mi belirliyor?

Çiftçin buradaki günahı ne?

Sorumluluğu ne?

Ürün fiyatı pahalı ise çiftçinin buradaki kabahati ne?

Çiftçi mi suçlu, ürettiği mi suçlu?

Bana ne bize ne kardeşim.

Ben kamusal alan olarak çiftçinin ”hakettiği fiyatı” verir, piyasalaştırırım.

Sen de sana ait olan tarafı yani HALKIN ALIM ALIM GÜCÜNÜ REGÜLE ET.

PİYASALAŞTIR.

Der miyiz?

***

Dedim,

Diyorum ve üzgünüm ama

Diyeceğim.

***

Son olarak:

Çözümün iki ayağı var.

ÇİFTÇİLER ve

KAMUSAL YÖNETİM DAHİL KAMUSAL ALAN.

Beni hem teorik hem de pratik olarak yoran yer burası.

ÇİFTÇİ ÖNCE, KENDİ KAZANCIMI KENDİM BELİRLERİM DİYECEK.

SONRA DA TIPKI MECLİSE GÖNDERDİĞİ VEKİLLER GİBİ KAMUSAL ALANI BELİRLEYECEK.

Yoksa ekonomipolitik, “Yollar yürüyerek aşınmaz” deyip geçecek.

Kalın sağlıkla…