****Sivil Toplum Kuruluşları ne yapıyorlar?

Tarımda bir başarısızlık varsa hemen suçlu aranır ve bulunur.

Soğan, patates, limon, et, peynir..

Sivil toplum kuruluşlarında bir başarısızlık varsa suçlu; işveren, iktidar baskısı ve üyelerdir. Yönetimlerin hele başkanların hiçbir hatası, kusuru, yanlışı yoktur.

Sendikalar, birlikler, odalar yani birçok sivil toplum kuruluşları için bu yazdıklarım geçerlidir.

Artık bu kuruluşlarda, bilim ışığında yapısal reformlar yapılmalıdır. Bilim ve kaliteli eğitim ön planla yer almalıdır.

Bu kuruluşlarda hak, hukuk, adalet ve demokrasi varmıdır?

Yönetimi ele geçiren, koltuğu neredeyse mezara kadar götürecekler, neden bırakmıyorlar?

Bu kuruluşlar siyasi partilerin arka bahçesi olmaktan nasıl kurtulacaklar?

Zihniyet değişikliği olmadan bu yapı ile ne yapılır?

Yeni gelen yönetim, hedeflerine ulaşamadıklarında, başarısız olduklarında, istifa ederek neden ayrılmazlar?

Az olsun benim olsun, saltanatım devam etsin, mantığı ne zaman son bulacak?

Genellikle başarısızlıkta, suçlu üyeler ve işveren baskısıdır. Yönetimler özeleştiri ve gerekeni ne zaman yapacaklar?

Başkanlar ve yöneticiler 20-25 yıl yönetimde kalırlar. Hiç değişmezler. Doğduk bunlar, yaşıyoruz bunlar, öleceğiz yine bunlar..

Saltanat sürmeseler, menfaatleri olmazsa aynı yöneticiler bu kadar yıl kalır mı?

Acaba bir başkanın bir yılda aldıkları maaş ve diğer ücretler ne kadardır? Vakıfları varsa ayrı ne kadar maaş ve emekli ikramiyesi alırlar? Bunları açıklayan var mı? Onlardan başka mutlu, kazancı iyi olan var mı? Bunun karşılığında çiftçiler, memurlar, işçiler ve tüketicilere ne kazandırıyorlar? Hangi sorunlarını çözmüşler?

Nedir bu koltuk sevdası?

Ayrıca başkanların ve yönetimlerin bu saltanatı sürdürürken bir rüyaları vardır. Sessizce o konuda yatırım yapar ve onu gerçekleştirmeye çalışırlar. Kısaca bir partiden milletvekili seçilip saltanata devam etmek isterler.

İyi bir yöneticinin, başkanın en önemli bir görevi, yerine gelecek başkanları bulup, yetiştirmek, yerlerini onlara bırakmaktır. Bunu yapanda yok.. Yerine geçebilecek başarılı gençleri hemen uzaklaştırırlar..

Üstelik bu yönetici ve başkanların bir başarıları da yoktur. Çiftçinin, memurun, işçinin, emeklinin durumu ortadadır.

Bu başkanlar ve yöneticiler ısrarla bardağı tek taraftan görmekten vazgeçebilirler mi? Uzun uzun hikaye anlatmaya bayılırlar.

Bu kuruluşların yönetimlerinde, neden gençler yer alamıyor, neden gençlerin önü açılmıyor?

Bu kuruluşların kuvvetli lobileri ve politik güçleri olabilir mi? Bir yaptırım yaptırma, başarılı olma şansları olamaz.

Planlı, projeli ve bilim ışığında kısa, orta ve uzun vadede hazırlıklarını göremeyiz.

****Endüstri 4.0’ı, Tarım 4.0’ı yaşayan gelişmiş ülkelerde sivil toplum kuruluşları yani, odalar, birlikler, sendikalar, kooperatifler ruhlarla değil, akıllı ve kaliteli takım oyunculardan kurulmuş, akıllı ve kaliteli takımlarla ve akıllı ve kaliteli yöneticilerle yönetilmektedir.

***Başarılı olmayanlar seçimleri beklemeden kendileri ayrılırlar.. Zaten üyeler bir daha seçmez, eleştirirler. Böylece iş yapacakların ve gençlerin önü açılıyor.

***Kaliteli ve akıllı üyeler,  kaliteli ve nitelikli yöneticiler kendine yer bulurlar. Bunun nedeni o ülkelerde kaliteli ve nitelikli eğitim sistemleri bulunmaktadır. Bilime önem veriliyor.

Ülkemizde bu kuruluşlarda artık geleneksel yönetimden çağdaş yönetime geçmelidir. Zihniyet değişmelidir. Çiftçinin, memurun arka bahçesi olmaları gerektiği unutulmamalıdır.

Bu nedenlerden ülkemizde sivil toplum kuruluşlarına zorunluluk yoksa kimse üye olmuyor. Üye olanda zorunluluktandır. Herkes kaderine razı. Böyle olunca sistem değişmiyor. Hâlbuki gelişmiş ülkelerde bir kişi en az beş sivil toplum kuruluşuna üye, hesap soruyor ve yönetimde yer alıyorlar.

Ülkemizde ise bu güvensizlikten, yapılan yanlışlıklardan, başarısızlıktan dolayı artık beş kişi bir sivil toplum kuruluşuna üye değildir.

Böyle olunca çiftçinin, memurun, işçinin ve tüketicinin sesi duyulmuyor. Bu kimlerin işine geliyor?

Sosyal medyadan, AB ve diğer ülkelerde çiftçilerin haklarını aramak için traktörleri ile şehirlere gelip eylem yaptıklarını, hatta getirdikleri hayvan gübresini şehrin ortasına döktüklerini, haklarını koruduklarını, yapılan yanlışların kaldırılmasını, daha fazla destek verilmesini sağladıklarını beraber gördük. En önde başkanlar, yöneticiler vardı. Kimse sesini çıkaramadı. Neden mi? Çiftçiye herkesin ihtiyacı var. Bunu biliyorlar.

Bizde öğrendik ama ilgili otorite sürekli sessiz kalıyor. Çiftçi yoksa tarım yok, buğday yok, ekmek yoktur.

Ne yapmalı?

Tüm olumsuzluklara rağmen sivil toplum kuruluşlarına üye olalım. Hesap soralım. Yönetimlerde yer alalım. Siyasi bir partinin şubesi gibi çalışmasını önleyelim. Başarısız olanları uzaklaştıralım. Oturdukları yerin babalarının malı değil, çiftçinin, memurun, işçinin, tüketicinin yerleri, malları olduğunu hatırlatalım. Oraların saltanat sürme yeri değil hizmet yeri olduğunu unutturmayalım.. İş yapacak, sorun çözeceklerse otursunlar. Yoksa ilk seçimde gönderileceklerini bilsinler.

Bir elin nesi var, iki elin sesi var. O nedenle birleşelim. El ele verelim.

Kuvvetli lobisi, politik gücü olan birlikler, kooperatifler, sendikalar ve odaların daima kazanacağını unutmayalım..

Hatırlayalım;

Çiftçilerin büyük protestoları sonrası Hollanda Tarım Bakanı Eylül ayında istifa etmişti.

Staghouver, istifa gerekçesini nasıl açıklamıştı?

Bir bakan olarak tarım ve balıkçılıkla ilgili görevleri yürütmek için doğru kişi olmadığım sonucuna vardım. Bu nedenle Tarım Doğa ve Gıda Bakanlığı görevinden istifa ediyorum, demişti.

Tarımda sorunların çözülememesinin önemli bir nedeni birliklerin, odaların, odaların yani STK'nın  başarısız olmaları değimli?

****Ne yapmalıyız? Dürüst, doğru, çalışkan, ahlaklı, terbiyeli, disiplinli, üyelerinin çıkarlarını ön planda düşünen, çalışan başkanları ve yönetimleri iş başına getirmek zorundayız..