On binlerce ton soğan, patates ithalatı ile Türk tarımının yeni bir merhaleye geçtiğini hep birlikte gördük.  Tabi yanlış anlaşılma olmasın dış güçlerin ve onların işbirlikçisi stokçuluk yapan çiftçilerin buna sebep olduğunun altını çizelim (!)

Bu anlayış ve mantalite ile Türkiye’nin en büyük tarımsal ithalatçısı TMO 2019 yılı görev zararı ile ESK ile yarışır hale gelecek gibi görünüyor. Hani ortada bir sonuç olsa sahaya yansıyan, ülkenin bütün kesimlerine kazanç sağlayacak bir durum olsa amenna…

O da yok ve maalesef ülkede her gün her şey daha da kötüye doğru gidiyor.  

Ama önemli olan “günü kurtarmak” yarın ödenecek bedelin yaşanacak sıkıntıların bir önemi yok. Hep sonuçlarla meşgul olmak ve asla  sebepler üzerinde düşünüp tedbir almamak (maalesef)  bizim toplumsal karakterimiz ve devlet aklının vazgeçilmezi.

Ve uzun süreden beri Türkiye’de hükümet bunu yapıyor.

Nereden itiraz geliyor, nerede feryat yükseliyor başını o tarafa çevirip 1-2 güzel sözle beraber muhataplarının ağzına bir parmak bal çalıp geçiyor. Bir daha feryat ya da itiraz yükselene kadar kör, sağır ve dilsiz…

Türk tarımını bu hale getiren temel sorunlar / yanlışlar üzerine kafa yorup bu alanlarda çözüm üretilmedikçe, kaçınılmaz bir şekilde sıkıntılarımız derinleşerek devam edecektir. Bugün gündem olan canımızı yakan ve geleceğimizi tehdit eden meselelerin temelinde ki önemli hususlara kısa kısa değinmek istiyorum.

Bunların başlıcaları; 

-Tarım arazilerinin kaybı, parçalanması, yağmalanması konusunda tedbirlerin alınmaması, düzenlemeler yapılmaması...

-60’lı yıllardan itibaren Batı’nın (AET, AB) dayatmaları ile birlikte ülkenin sanayi ve teknolojik yapısına bakılmadan tarıma dayalı nüfusun kırsaldan çözülmesi ve şehirlere akıtılması... 

-90’lı yıllardan sonra artarak yükselen inşaat sektörünü daha hızlı büyütmek ve sürekli kılmak için kırsal göçle ek talep yaratılması bir nevi sistematik bir şekilde tarımın inşaat sektörüne kurban edilmesi...

-Kırsaldan şehirlere akan nüfusun üretmeden, çalışmadan varlığını devam ettirmesine ve salt tüketici konumunda kalıp siyasi iktidarların oy deposu (yaklaşık 15 milyon kişi) vazifesi görmesine neden olacak sosyal yardım politikalarının uygulanması...

-Taşımalı eğitimle ve ardından büyükşehir yasasıyla  kırsalda varolma sürecine son can alıcı darbenin vurulması...

-Herkesin eline bir diploma tutuşturmak ve bacasız fabrika kurmak sevdasıyla yüzlerce üniversite  kurmak, niteliksiz eğitimli  yığınlar yaratmayı marifet görmek, üretim süreçlerinde sahada yer alacak kitlelerin hepsini  bir makam odası hayaliyle beyaz yakalı olmak derdinden uyuşmuş işsizler ordusuna katmak... 

-Çiftçilerin kollektif bir bilinç ve dayanışma içerisinde hareket ederek üretimde ve satışta ciddi avantaj yakalayacakları organizasyonlar yapmamak, yapılanları mecrasından çıkarmak veya siyasi nedenlerle işlevsiz hale  getirmek...

-Üretimin, üreticinin, köylünün, çiftinin itibar ve saygınlığını artırılmaması, sosyal statüsünün yükseltilmemesi ve kırsalda yaşayan, üretim yapanlara vergilendirme, sosyal güvenlik gibi alanlarda destek verilmemesi... 

-Ve tabi bunca teknoloji ve kadroya rağmen hala sağlıklı bir veri tabanının oluşturulmaması, sağlıklı veri olmayınca da doğru planlama ve stratejinin yapılmaması hatta tüketici alışkanlıkları üzerinden üretime / üreticiye alan açılmaması...

-Güncel bilgiler ve küresel gerçekler veçhesinde tarımın stratejik öneminin anlaşılamaması 60‘lı yılların gerici teknoloji tapınmacısı mantalitesiyle “bir cihaz kaç römork buğday yapar” kafasıyla meseleye bakılması...

-Tarımla ilgili uygulayıcı / üretici ile bilimsel çevrelerin ve de ilgili bürokrasinin ayrışması. Bilim, Teori ve planlama, mevzuat yapanların sahanın gerçeklerinden / pratikten  uzak olması...

-Artık her boyutta küreselleşen dünyada;  bölgenin ve dünyanın tarımsal potansiyel ve stratejileri konusunda ilgi ve bilginin olmaması...

-İhracatın önem ve avantajının kavranılamaması, dünyanın her köşesine giren cesur ve başarılı tüccarlara / işadamlarına  sahipken tuhaf bir şekilde  ihracatçıya gerekli gerçek / nesnel desteğin verilmemesi...

-Özellikle son dönemlerde tarımsal ürünlerde ithalat uygulamasının bir dış politika enstrümanı olarak kullanılması...

-Ve yine son dönemlerde ciddi yekünler oluşturan tarımsal ithalatın ortaya çıkardığı sermaye çevrelerinin siyaset ve bürokraside ciddi etki ve güce sahip olmaları...

*****

Bunların dışındaki konular detaydır / sonuçtur.

Ve temel sorunları halletmeden sittin sene uğraşsak sorunlarımızın çözümü  konusunda kesin ve kalıcı sonuçlar elde edemeyiz / edemiyoruz.

Bugün olduğu gibi dolap beygiri gibi her 3-5 senede bir koca bir ülke olarak daha kötü bir vaziyette aynı yere geliriz / geliyoruz. 

Efendiler… 

Kırsal nüfus 5 milyona düşmüş, bunun yarısı yaşlı ve Türkiye’nin en büyük çiftçi kuruluşunun üye yaş ortalaması 60 olmuş.

Bu durumda bırakın tarımsal kalkınmayı 80 milyonluk ülkenin temel gıda maddelerini karşılayamazsınız / karşılayamıyorsunuz. 

Ve bu ülkede her sene “falan ülke kadar” diye tarımsal arazi kaybı haberlerine maruz kalıyoruz.  

Oyalanmayın, oynamayın “Bismillah” deyin ve  en başta toprakla onu  işleyene sahip çıkın…