27 Haziran 1998’de merkez üssü Adana’nın Ceyhan ilçesi olan 6,2 büyüklüğünde ki deprem anında tarla suluyordum.
Denizde oluşan dalgalar gibi tarlanın toprak yapısının üzerime dalga dalga geldiğini gözlemlemiştim.
Hayatımda ki en büyük gerçeklik ve yokluk ile 06 Şubat 2023 tarihinde saat 6.30 gibi yüzleştim.
Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa’yı etkileyen depremi ve yarattığı hasarı TV’lerden izledikçe korku, üzüntü, endişe ve çaresizlik gibi pek çok duyguyu sizler gibi bende yaşadım.
6 Şubat Pazartesi tam bir kabustu.
Düşünsenize sabah kalkıyorsunuz binlerce insan yok, onlarca şehir ve ilçe yok!
9 Şubat 2023 tarihinde deprem bölgesine ulaşana kadar sosyal medyada yaşanan acılara ilişkin görüntüleri gördükçe günlerce ağladım ve kahırlandım. O çaresizlik, bir şey yapamama hırsı ve öfkesi inanın beni de sizler gibi perişan etti.
İstanbul’dan yola çıkıp perşembe günü Adana Ceyhan’da ki baba ocağına ulaşınca, ailemi sağ salim karşımda görüp belli bir rahatlama yaşasam da aklım halen geri kalan insanlardaydı.
10 Şubat Cuma günü Hatay iline bağlı Payas ve Erzine uğradıktan sonra Kırıkhan’a geçtim.
Kırıkhan’a geçtiğimde felaketin boyutu tüm gerçekliği ile karşımdaydı.
Yıkılan koca koca apartmanlar, evler, çayını kahvesini içtiğim esnafın yıkılan dükkanları özetle enkaza dönmüş bir ilçe gördüm.
Gördüğüm insan manzaraları inanın yıkılan binalardan çok daha kötüydü!
Karşımda soğuktan tir tir titreyen çocukları gördükçe göz yaşlarıma hakim olamıyordum. Daha iki hafta önce soğuklar gelmedi yağmur yağmadı halen kısa kollularla geziyoruz diyen babamla yaptığımız telefon konuşmaları aklıma geliyordu.
Elimden geldiğince yavrularıma sahip çıkmaya yardımcı olmaya çalıştım ama anaların babaların o yürek burkan halleri offf Allahım offf…
Depremin beşinci gününde sahada bire bir gördüğüm sıkıntılar açık net bir şekilde ortadaydı.
Çadır sıkıntısı hat safhadaydı, ısınma çok büyük bir sorundu, tuvalet sorunu vardı. Depremden kurtulan insanlarımızın güvenlik ve yağma riskine karşı evlerinin önünde nöbet tutuklarına tanıklık ettim.
Müthiş bir keşmekeşlik vardı, yardımların vatandaş ile buluşturulmasında koordinasyon eksiklikleri vardı.
Örneğin, yetkililer soba yardımı talep etmiş gelen sobalar elektrikli ama bölgede elektrik yok. Birkaç gün sonra odun sobası gelmiş ancak bu seferde bölgede yakacak odun kömür yok.
Kırsalda ise daha büyük bir yıkım vardı.
Evi barkı yıkılmış, malını mülkünü hayvanını bırakamayan kırsalda yaşayan köylü aileler yardımları ulaştırırken benden çadır talebinde bulundular. Köylülerin taleplerini iletmek ve çadır temini için yetkililer ile görüştüm. Bana, bireysel çadır veremeyeceklerini ihtiyaç sahiplerinin yapımı devam eden çadır kentlere gelmesi gerektiğini söylediler.
Söylediler söylenmesine ama peki ya o sefalet ve rezillik nasıl giderilecekti.
Köyde gördüğüm manzara tam olarak şöyleydi.
Sebze yetiştirmek için kurdukları seraya çoluk çocuk ailecek sığınmak zorunda kalmışlardı ancak sabaha karşı oluşan don çocukları perişan ediyordu. Bu yaşananların önüne geçmek için çadır talebinde bulunmuşlardı ama maalesef yardımcı olamamıştım.
Sera derken muz seraları gibi devasa seralardan bahsetmiyorum domates, biber, patlıcan fidesi yetiştirmek için kurulmuş küçük seralardan bahsediyorum.
Gelelim hayvanlarına...
Depremde zarar gören şehirlerden köylere hayvan yemi ulaşamadığı için hayvanlar açlık ve soğukla karşı karşıyaydı. Telef olan hayvan sayısı oldukça fazlaydı bölgede.
Anlatacak daha çok acı manzaralar var ancak şuna emin olun ki televizyonlarda izlediklerinizden çok daha acı görüntüler bölgede yaşanıyor.
İlleri kapsayan afet yönetimi ile kırsalda ki sorunlar oldukça farkı. Elbette benzer sorunlar var ancak çözümler farklılık gösteriyor.
Ben diyorum ki, köy okullarının statülerinin değiştirmek suretiyle stratejik önemlilikte bir seviyeye çıkartalım.
Kasaba ve kırsalda bulunan köy okullarının neredeyse hepsi 2000-3000 metrekare alanlara sahip. Bu okullar eğitim öğretim süreçlerine devam ederken yaşanacak bir doğal afet sürecinde ise yardım ve koordinasyon merkezlerine dönüştürülebilir.
Köylüye gıda, erzak, çadır, hayvansal yardımlar bu koordinasyon merkezlerinden ulaştırılabilir.
Tabi tüm bunların yapılabilmesi için önce köy okullarının açılıp, tekrar baştan inşa edilip bu güçlü acil eylem planının bir parçası olması gerekiyor.
Köylünün evi mi hasar mı gördü?
Gelsin çadırını köy okulunun bahçesine kursun.
Hayvanı mı aç?
Köy okulundan hayvan yemini temin edebilsin.
Tıbbı anlamda ilaca mı ihtiyacı var?
Köy okulundan temin edebilsin.
Daha sayamayacağımız nice yardım köy okullarının koordinasyonunda köylüye daha kolay ulaştırılıp organize edilebilir.
İl ve ilçelerde uygulanan afet yönetimi ile kırsalda ki talepler farklılık gösterdiği için kırsala müdahale daha çok zaman alıyor.
Kaldı ki Anadolu dediğiniz coğrafya köy ve köylüden oluşmakta. Yani insanımız ne kadar şehirli görünse de köyde kasabada akrabası ata evi barkı olan milyonlar var.
Doğal afet sonrası bölgenin adaptasyonunda da kolaylık sağlayacak olan bu önerimin ve köylerin ne denli hayati önem taşıdığını devleti yönetenlerin aklından çıkartmamasını ümit ediyorum.
Depremin yıkıcı ve ön görülebilir etkilerini önlemek jeofizikçilerin, yerbilimcilerin, kent planlamacılarından oluşan liyakat sahibi insanların asli görevi olabilir ancak buna siyaseten izin vermeyen ya da rant uğruna bu insanların görevlerini yapmalarını engelleyen siyasi zihniyette bu enkazın altında kalmıştır.
Enkazın altından sağ salim çıksa da bu siyasi zihniyet artık sakat kalmıştır!
Hani hep deriz ya, iki göz odan da olsa köyde yerin olacak diye!
Batılı gibi bizim sığınaklarımız olmaz.
Bizim sığınaklarımız köylerdir.
Tekrar Milletimize başsağlığı diliyor, kaybettiğimiz insanlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara acil şifalar diliyorum.