25 yıl önce iktidara geldiklerinde Türkiye Cumhuriyeti devletini tepeden tırnağa değiştirme gayret ve azimleri hiç bitmedi.

15.03.2015 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Balıkesir Ekonomi Ödülleri 2015" töreninde yaptığı konuşmada, ’Sizden benim bir istirhamım şudur: Yeni Türkiye'yi, başkanlık sistemini, yeni anayasayı her fırsatta milletimize anlatmanızdır. Sizler bir iş adamı gibi bu ülkenin yönetilmesini istemez misiniz? Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz.’’

Anonim şirket ne demek, ticari tanımı nedir?

Anonim şirket, tüzel bir kişidir; onu oluşturan kişilerden ayrı bir hukuki varlığa sahiptir. Dava açabilir veya aleyhine açılabilir. Kanunla kurulmuş, ticari amaçla kurulmuş ve çok sayıda üyeden oluşmaktadır. Her üyenin hisseleri, diğer üyelerin rızası olmaksızın alınabilir, satılabilir ve devredilebilir. Sermayesi, büyük teşebbüslere uygun, devredilebilir paylara bölünmüştür.(kaynak wikipedia)

Yönetim biçimi ticari olunca yönetilenin ülkeye kattığı değerde kar ve zarar ilişkisi ile ele alınmaya başlandı.

Şimdi ülkenin sağlık alanında ki değişimi düşünün. Şehir hastaneleri, aynı oto yol ve köprüler gibi özelleştirilerek kamu kurumu statüsünden çıkartıldı. Ne kadar araç geçerden ne kadar vatandaş hasta olura döndü.

Durum böyle olunca kamusal strateji ile kamunun çıkarlarını göz önünde bulundurmak varken sistem anonim şirketin stratejileri ile yönetilmeye başlandı.

Neyse, atı alan Üsküdar’ı geçince ülkede her yıl şahlanma yaşanmaya başladı.

Şahlana şahlana tüm sektörler bir noktaya geldiğini sanınca, baktılar ki o şahlanışın, halay ekonomisinin aslında küresel bir aldatmaca olduğunu anladılar.

Şimdi gelelim bu işin tarımsal kısmına.

Şeker fabrikalarının linç edilip satışları nasıl hazırlandı?

Alanlar kimlerdi?

Satılan yerlerin akıbeti ne oldu?

Gibi soruların cevapları bugün daha anlamlı geldiği gibi tarım sektörünün, sarı öküzü neden verdiğini bugün daha iyi anlıyoruz.

Satın alanlar, içinde ki hurdalar ile satın aldıkları yerin parasını ödeyip, kimi arazileri tekrar 3-4 katına devlete satarak inşaat alanlarına çevirdiler.

Bu satışlardan kimler kazançlı çıktı?

Anonim şirket çalışanları mı?

Aynı gemide olanlar mı?

Her ikisi de değil. Şirketin ortakları kazandı.

Yani kazanan her zaman masa!

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından hazırlanan İşlenmeyen Tarım Arazilerinin Tarımsal Amaçlı Kiraya Verilmesine İlişkin Yönetmelik Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Buna göre devlet, iki yıl üst üste ekilmeyen tarım arazilerini kiraya verebilecek.

Önce;

Gençler köyden, tarımdan uzaklaştırıldı.

Sonra, köyler büyük şehir yasası ile mahalle statüsüne alındı, şimdi de yayımlanan bu yönetmelik.

Sermaye transferi acaba tarımda tapu transferine mi dönüştürülmek isteniyor?

Tarıma zarar eden bir sektör damgası vurularak, tarımdan uzaklaşan çiftçiyi, ‘’saldım çayıra mevlam kayıra’’ politikalarına itmenin amacı gayesi ne olabilir.

Dünyada tarımın, stratejik anlamda ne denli yükselen bir değer olduğunu bu ülkenin her vatandaşı adı gibi biliyor zaten.

Ülke tarımına bunlar neden reva görülüyor?

Sorusunun yanıtının şöyle olması beni çok ama çok kokutuyor.

Tarım artık şirketlerin bir iş kolu olsun isteniyor.

Nasıl Sudan’da Venezüella’da araziler kiralamıştı bunlar.

Belki de birkaç on yıl sonra, bizim arazilerimizde birileri kiralamaya gelir mi?

Bilemiyorum ama ülkeyi anonim şirket gibi yöneteceğim deyip yola çıkanlar bana bu konuda hiç güven vermiyor.

Mutlaka güvenenlerde vardır.

Patlıcanla ‘’evet’’ yazmaya benzemiyor bu sefer.

Sonuç mu?

Aklımızı başımıza devşirmezsek, yine masa kazanacak!