İklim Değişikliği Karşısında, Gıda Güvenliği İçin Şehir Planlaması Nasıl Olmalıdır?

----İtalya’nın Ascoli Piceno kasabasında 1529 yılında yazılmış bir duvar yazısı bulunmaktadır. Anlamını sizlerle paylaşayım;

Yapabilen istemiyor,

İsteyen yapamıyor,

Bilen yapmıyor,

Yapan bilmiyor,

Ve dünya böyle kötüye gidiyor..

----Tarım ve gıda konusunda her hafta gündem bilinçli olarak değiştiriliyor. Bazen bilgi eksikliğinden, bazen bilinçli olarak gerçekler çarpıtılıyor. Bu çarpıtanlara baktığımızda, tarım ve gıda konusunda bilgisinin olmadığının, elini ayağının toprağa değmediğinin, mektepli, alaylı olmadığını, kamuyu ve sektörü tanımadığını görüyoruz. Sadece kendilerine verilen bilgi notlarını okuyorlar. Daha çok siyaset ve politika yapmaya çalışıyorlar ama sorunlar çözülmüyor.

****Bu nedenle tarım ve gıda da olayları çarpıtanlara, bunlar nedeniyle yanlış anlayanlara veya anlayamayanlar için sık sık bazı konuları tekrarlamak zorunda kalıyorum.

**Ülkemiz bilimden ve kaliteli eğitimden uzaklaşıyor. Bu nedenle ahlakta, terbiyede ve disiplinde erozyonun hızı her geçen gün artıyor. Bu nedenle sahada çok fazla çakma tarımcı ve gıdacılar bulunmaktadır.

----Tarım ve Orman Bakanlığı, 16 Ekim Dünya Gıda Gününü Bakanlıkça kutladı. Bir gıdacı olarak acı acı güldüm. Zihniyet değişmiyor. Halkın sağlığının ne kadar önemli olduğunun farkında değiller…

Yine törenler, konuşmalar, sloganlar, spot ve reklam dolu cümleler vardı.

Konuşmacıların çoğunun gıda konusunda eğitimleri bulunmuyordu. Hazırlanan bilgi notunu okudular. Dinleyicilerin çoğunluğu bakanlık personeliydi.

****Bakanlığa göre tarımda ve gıdada sorunlar yok. Bakan ve bakan yardımcıları bütün sorunlar çözmüşler. Bu durumu bazı sivil toplum kuruluşları da ayakta alkışlıyorlar.

****Bu konular halkın sağlığını ilgilendiriyor. Ama bu kimsenin gündeminde değil.. Bunun nedenlerini bugün de paylaşmak istiyorum.

****Ülkemizde taklit, tağşiş ve hileli gıdalar konusunda sorunların önlenmesini kimse beklemiyor. Köfte konusu ile bazı gerçeklere şahit olduk.

****Ancak yine bütüncül bakmayı bir türlü öğrenemedik. Sorunlar devam edecektir. Bunun nedenlerini bir kez daha hatırlayalım.

**Tüketiciler her gün daha yoksullaşıyor. Bu nedenle pahalı olan kaliteli, sağlıklı gıdaya yeterince ulaşamıyor. İster istemez ucuz sağlıksız ve kalitesiz gıdaya yöneliyor.

**Ülkemizde eğitim kalitesi çok düşük olduğunda tüketici gerekli araştırmayı yapamıyor. Hakkını arayamıyor.

**Hükümet ve Tarım ve Orman Bakanları bu konularda uzun süre açıklama yapamadılar. Siyaset ve oy kaygısı işin içine girmişti.

**Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, bu denetimlerde tüketiciler en büyük denetçidir diye bahsetti. Ama verilen bilgi notu yine eksikti. Hangi tüketici? Gelir ve eğitim düzeyi yüksek bilinçli tüketiciler denetçi olabilirler. Ülkemizde eğitim ve gelir düzeyi yüksek bilinçli tüketici sayısı her gün daha azalıyor. Yoksullaşan, fakirleşen, eğitim düzeyi düşük ve bilinçsiz tüketici nasıl denetici olabilir?

**Kimse merdiven altı gıda üretim yerlerinden bahsetmiyor.

**Denetici bağımsız olmalıdır. Kamuda, deneticilerin bu şansı var mı? Denetici sayısının artması da çözüm değildir.

**Gıda işletmelerinin çok azı, oda belli firmalar, otokontrolleri kurmuşlardır. Kendi kontrollerini kendileri yapıyorlar. Yani bakanlık gelsin, örnek alsın diye beklemiyorlar. Ama büyük bir kısmının otokontrolden haberi bile yok…

****Bu nedenlerle gıdada denetleme sorunları çok zor çözülür. Kendimizi kandırmayalım.

****Çiftçinin durumu çok kötüleşiyor. Sigortalı bir iş bulsalar çiftçiliği hemen bırakacaklar. Böyle giderse tarlalar daha fazla boş kalacak. Bakanlık kiraya verecek çok tarım arazisi bulacak…

----İklim değişikliği karşısında, gıda güvenliği için şehir planlaması nasıl olmalıdır? Bakanlıklar ve yerel yönetimler artık seçim bittikten sonra el ele vererek bu konuda hazırlıklarını bitirmelidirler.

İklim değişikliği, gıda güvenliğini olumsuz etkiliyor.

Şehirler buna nasıl plan yapabilir?

Yerel gıda üretimi, gıda güvensizliğinin giderilmesine yardımcı olabilir. 

**İklim değişikliği, tarımı etkileyebilir ve tedarik zincirlerini bozabilir.

Toplumların buna hazırlıklı olması gerekir.

****Gıda güvenliği, özünde, uygun fiyatlı, besleyici, sağlıklı, kaliteli, kültürel olarak uygun gıdalara erişimdir. Yüksek derecede seçim içerir. Farklı seçenekler arasında seçim yapma özgürlüğüdür. Gıda güvensizliği, bu seçimin ve erişimin elinizden alınmasıdır. Daha kötüsü, gıda güvensizliği, geleneksel olarak yetersiz hizmet alan toplulukları orantısız bir şekilde etkiler.

**İklim değişikliği ve iklim değişikliğiyle ilişkili daha sık ve şiddetli doğal afetler gıda güvensizliğini artırır. Gıdaya erişimi aksatabilir veya mevcut eşitsizlikleri daha da kötüleştirebilir.

Bir kasırga sonucunda, elektrikte uzun süre kesinti olabilir. Gıdalarda bozulma meydana gelebilir.

Büyük bir yangında, binlerce insana barınak ve yemek gerekir.

Büyük seller gibi sorunlar nedeniyle yüksek düzeyde gıda güvensizliği ile karşı karşıya olan çiftlik işçilerinin işlerini tehlikeye atabilir.

****Neler yapılmalıdır?

**Sıcaklık ve kuraklık, yerleşim yerlerinin endişeleri olmalıdır. Artık şehirlerimizin gelecekteki planlamasını bilgilendirmeyi amaçlayan, yenilenebilir enerji, su tasarrufu ve daha fazlasıyla birlikte gıda güvenliğinden doğrudan bahseden bir “Sürdürülebilirlik Planı” olmalıdır.

**Gelirlerde uçurum gibi eşitsizlik olmamalıdır.

**Gıda çölleri (uygun fiyatlı ve besleyici gıdaya erişimi olmayan alanlar), iklim değişikliğinin gıda güvenliğini etkilemesi için belirli bir hava olayının olması gerekmediğini gösteriyor.

**Bu planların gıda güvenliği kısmı, kırsal çiftliklerde, şehir çiftliklerinde, arka bahçe bahçelerinde ve toplum bahçelerinde yerel gıda üretimini artırmayı hedeflemelidir.

**Yerel gıdayı yerel pazara ulaştırmak daha çok önemli olacaktır.   Bu zorlayıcıdır. Çünkü çiftçiler için bu yollar henüz kurulmamışsa ürünlerini yerel olarak satamazlar.

**Gelecekteki felaketlere yanıt verebilme esnekliğinin güçlü bir yerel gıda sistemine sahip olmaktan geçer.

**Kentlerin planı, gıda güvenliği ile iklim değişikliği arasındaki ilişkiyi daha açık bir şekilde yansıtmalıdır.

****Tarım ve Orman Bakanlığı ve yerel yönetimler acaba gıda güvenliği ve iklim değişikliği konusunda nasıl çalışmalar yapıyorlar?

****Yaşadığımız şehrimizde iklim değişikliği kaynaklı gıda güvensizliğine yönelik planlama var mı? Varsa konusunda ne yapıyor?

****Şehrimizdeki imar, yerel gıda üretimini teşvik ediyor mu? Yoksa aktif olarak engelliyor mu? Nasıl?

****Bölgemizde gıda güvenliği çalışmalarını kimler yapıyor? 

****Bölgemizdeki gıda çölleri nerede yer alıyor? Şehrimiz bu erişilebilirlik sorunlarını ele almak için nasıl çalışıyor?

****Bölgemizde iklim kaynaklı veya artan gıda güvensizliğine karşı nasıl planlama yapıyor?

----Su kriziyle ilgili en büyük küresel çalışma yakın zamanda yayınlandı.

-Su sistemleri “benzeri görülmemiş bir stres” altındadır.

-Tatlı suya olan talep 2030 yılında arzı %40 oranında aşacaktır.

-Gıda üretiminin yarısı risk altındadır.

2022'de Hollanda, Dünya Su Ekonomisi Komisyonunu kurdu. Küresel hidrolojik sistemlerin durumuna ve bunların nasıl yönetildiğine ilişkin kapsamlı bir görüş oluşturmak amacıyla birçok önde gelen bilim insanı ve ekonomisti bir araya getirdi.

Bu komisyon 194 sayfalık bir rapor yayınladı. Sonuç olarak: Su, iklim krizinin bir numaralı kayıbıdır. Suyu anlamak ve onunla ilgili hareket etme şeklimizde “radikal bir değişime” ihtiyaç vardır.

Raporun ilk paragrafında, dünya giderek büyüyen bir su felaketiyle karşı karşıyadır, denilmektedir. İnsanlık tarihinde ilk kez hidrolojik döngü dengesiz hale geliyor. Herkes için adil ve sürdürülebilir bir geleceği tehlikeye atıyor.

Teşhis olarak ise dünya çapında suyun onlarca yıldır kolektif olarak kötü yönetildi. Gereğinden az değerlendirildi. Bu karasal ve tatlı su ekosistemlerimize zarar verdi. Bunlar da su kaynaklarının sürekli kirlenmesine yol açtı.

Uzmanlar, "Ortak geleceğimiz için artık tatlı suyun varlığına güvenemeyiz" uyarısında bulunuyor. Gıda sistemlerinde tatlı su tükeniyor ve onları kaplayan yeraltı suları kurudukça şehirler batıyor.

Rapor ayrıca, kritik bir tatlı su kaynağı olan, topraklarımızdan ve bitkilerimizden elde edilen ve sonuçta atmosferde dolaşan ve dünyada aldığımız yağışın yaklaşık yarısını oluşturan "yeşil suyu" gözden kaçırdığımızı da açıklıyor.

En ciddi olanı, tatlı su ekosistemlerinin bozulması, toprak nemi kaybı da dahil olmak üzere iklim değişikliğinin bir kurbanı olsa da, iklim değişikliğinin ve biyolojik çeşitlilik kaybının itici gücü haline gelmesidir, dendi.

Sonuç:

Gezegen genelinde giderek sıklaşan ve şiddetli kuraklıklar, seller, sıcak hava dalgaları, orman yangınları, artan su kıtlığının insan güvenliği açısından ciddi sonuçlar doğuracağı bir gelecektir.

Yaklaşık 3 milyar insan ve küresel gıda üretiminin yarısından fazlası şu anda toplam su depolamasının azalmasının öngörüldüğü bölgelerde bulunuyor.

Tatlı suya olan talebin de bu on yılın sonunda arzı %40 oranında aşması bekleniyor. Harekete geçilmediği takdirde 2050 yılında suyla ilgili sorunlar küresel GSYİH'nın yaklaşık %8'ini azaltacak. Yoksul ülkeler yüzde 15 kayıpla karşı karşıya kalacaktır.

Durum bugünde zaten kötüdür: 2 milyardan fazla insan içme suyuna ve 3,6 milyar insan (nüfusun %44'ü) güvenli sağlık hizmetlerine erişemiyor. Her gün 1000 çocuk içme suyuna ulaşamama nedeniyle hayatını kaybediyor.

Bu bağlamda su, bazıları için yapay olarak ucuz, bazıları için ise çok pahalıdır. Bir örnek: çiftçilere aşırı su verme konusunda ters teşvikler sağlayarak çoğu zaman istenmeyen sonuçlara yol açan tarımsal sübvansiyonlar.

Belge, doğanın yok edilmesinin, krizi daha da körüklediği konusunda uyarıyor. Ormanların temizlenmesi ve sulak alanların kurutulması, ağaçların terlemesine ve suyun toprakta depolanmasına bağlı olan hidrolojik döngüyü değiştiriyor.

Uzmanlar, "insanlığın her ölçekte su için yeni bir yöne ihtiyacı olduğu" sonucuna varıyor. Tüm insan yaşamı suya bağlıdır, ancak suyun vazgeçilmez bir kaynak olduğu kabul edilmemektedir.

****Tahıl Ambarı Çöküyor!

Konya Ovasında görülen çöküntülerde görülen artış tarımı tehlikeye atıyor.

Konya Ovası’nda kuraklık ve aşırı sulama yani su kullanımı 2500’ten fazla, farklı boyutlarda ve çok farklı büyüklükte obruk olduğu söyleniyor.

Bu kadar fazla obruklar artık yerleşim yerlerini, enerji yatırım alanlarını ve tarım arazilerini tehlikeye artıyor.

Yeraltı suyunun bu kadar kontrolsüz kullanımı artık disiplin altına alınması geç kalmış olsak ta acil tedbirler gerekiyor.

Konya İlimizin en fazla tahıl ekiminin yapıldığı Cihanbeyli, Yunak, Kulu, Sarayönü ve Kadınhanı İlçeleri etkileniyor.

Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı ve Konya Teknik Üniversitesi Çöküntü Uygulama Araştırma Merkezi, çöküntülerin gelişimini ancak takip ediyorlar. Önleyici tedbirler arıyorlar.

Uzmanlar, çöküntülerin her zaman var olacağını ancak insan faaliyetlerinin bunların sayısının artmasına neden olduğunu söylüyor.

****Dünyada ve ülkemizde bu sorunlar yaşanırken önümüzdeki hafta biz nelerin reklamını yapacağız. Nelerle zaman kaybedeceğiz..