Geçtiğimiz hafta Seydişehir İmam Hatip Lisesi'nden arkadaşım Yasin Ölmez, bizi Nevşehir'de ailecek misafir etti. Okuldan mezun olalı uzun yıllar olsa da Yasin ile diyaloğumuzu kesmedik, zaman zaman görüşüyoruz.
Kendisi fizik öğretmeniydi ama üç yıl önce öğretmenliği bıraktı, hayvancılık işine girişti.
Telefonda görüştüğümüzde bahsediyordu ancak pek inanamıyordum.
Nevşehir'e gittiğimde gördüklerim arkadaşım adına beni sevindirirken, sektörü takip eden bir gazeteci olarak da Türkiye'de hayvancılığın neden bir adım ileri gidemediğini de canlı canlı bir kez daha görmüş oldum.
Yasin arkadaşımız, Nevşehir'in 10 km dışında 20 dönüm arazi üzerine 500 metrekare kapalı alanı olan güzel bir mandıra yapmış. Devletten ne bir teşvik almış ne de destek. Mandırayı tamamen kendi kıt imkânlarıyla yapmış.
Avrupa standartlarına göre içeriye rahat 40 başlık damızlık hayvan koyabilirsiniz. Ancak imkansızlardan dolayı mandırada üç tane sağmal inek, bunlardan olan üç tane de buzağı var.
Buzağıları satıp, Ziraat Bankası'ndan kullandığı ancak temerrüde düştüğü kredi borcunun yarısını kapatacak. Süt ineklerinden birisini verimi düşük olduğu için sütten kesmiş kurbanlığa ayırmış.
Kalan iki ineğin sütü ile de ayakta kalma mücadelesi veriyor.
Hayvancılıkla uğraşanlar bilirler, normalde iki sağmal inekle bu iş yapılmaz. Ama Yasin'in öyle hayalleri var ki, öncelikle işini çok seviyor ve bu sevgisinden dolayı da yarınlara umutla bakıyor. 65 yaşındaki annesi ve eşiyle birlikte her sabah ve her akşam 10 km uzaklıktaki mandıraya gidip hayvanlarla uğraşmak onlar için bir hayat kaynağı olmuş.
İnsan neye üzülüyor biliyor musunuz? Anadolu'da Yasin gibi binlerce 'deli' var. Hayvancılıkta yaşanan ithalat sorununu da ancak bu 'deliler' sayesinde çözebiliriz.
Ama gelin görün ki, bu insanlar verilen destek ve teşviklerden bile yararlanamıyorlar.
Parası olanlar yani bankalarla hiçbir sorunu olmayanlar, evinin altındaki bodrumu belediyeden aldığı bir belge ile ahır gösterip istediği teşvik ve krediyi alabilirken, Yasin gibi evinin 10 km ötesinde AB standartlarında mandıra yaptıranlar bankaların istediği prosedürleri yerine getiremedikleri için teşvik ve desteklerden yararlanamıyorlar. Bundan dolayı da o güzelim tesis, gerçek manada değerlendirilemiyor.
Düşünsenize birisinin üretimle alakası yok ama her türlü teşvik ve desteğe rahat bir şekilde ulaşabiliyor, birisi de üretmek için çırpınıyor ama teşvik ve desteklere ulaşamıyor!
İşte bu çelişkiden dolayı da Türkiye et ve hayvan ithalatından başını bir türlü kaldıramıyor!
Normalde Tarım ve Orman İl Müdürleri, 'üretmek için çırpınan' bu 'delileri' el üstünde tutması gerekiyor.
O da hak getire!
Bırakın bu insanların elinden tutmayı, rutin işlerinde bile önlerine bin bir türlü engel çıkarılıyor.
Yasin arkadaşımız, yaptırdığı mandıraya elektrik bağlattırmak için deyim yerindeyse çalmadık kapı bırakmamış! En sonunda bağlattırmış ama onu da bir 'torpil bularak' yaptırabilmiş!
İşte böyle…
Hayvancılıkta Türkiye neden bir adım ilerlemiyor? İthalata neden bağımlı hale geldik?
Bu soruların cevabını Nevşehir'de canlı canlı bir kez daha almış oldum.
Umarım yeni dönemle birlikte Türkiye'de de 'üretim' adına artık bir şeyler değişir. Yoksa Yasin gibi 'delilerin' elinden tutmadıktan sonra değişen sistemin ve 'Bakanlığın' Türkiye'ye bir faydası olmayacaktır.