Maalesef ülkemize has bir durum olan enflasyon tsunamisi artarak devam ediyor. 

Dere yatağına ev yapan müteahhit aklı gibi, 20 yıldır plansızlık ve ithalat düzeni ile ülke inşa edildi. Şimdi Dünya’da metre kareye düşen her küresel ekonomik etki ülkemiz de sele, afete dönüşüyor.

Olan, müteahhite güvenip dere kenarından ev alıp hayatını ona göre şekillendiren ülke üreticisine sanayicisine oluyor.

Tarımla ilgili yazılıp çizilen binlerce makale ve fikir ortaya atılmaya başlandı. 

Rusya Ukrayna savaşı ile kapanan limanlardan ithal ettiğimiz ürünlerin gelmemesi ile kralın çıplak, tarım sektörünün de ne yazık ki sahipsiz olduğu ortaya çıktı.

Sıfır gümrük ile 400 bin ton şeker ithal edilince de, şeker fabrikalarını önce zarar ettirip sonra da satanları alkışlayanların, tarımın stratejik bir alan olduğu noktası ile ilgili söylemlerini de alkışlamaya devam ettiler, ediyorlar!

Şeker üretiminde Dünya 5’incisi iken 24 yıl sonra gelen şeker ithalatı ile o ligden de küme düştük.

Ne demişti MUSTAFA KEMAL ATATÜRK:

Her fabrika bir kaledir.

Artık kaleler işgal yoluyla değil, neo liberal politikalar ile parayı verenin satın alıp, düdüğü çaldığı sistemler ile satışa çıkartılıyor. Ne de olsa parasını veren istediği fabrika arazisine konut yapabilir.

Türk şekerin, devlet eliyle 10 fabrikayı 680 milyon dolar yani 11 Milyar TL ile satılmasını, tarımın sırtında ki kambur kalktı algısı ile yönetenler şimdi de, sadece Nisan ayında faize ödenen 19 Milyar TL içinde aynı yorumu yapıyorlardır.

21.11.2019 yılında 3. Tarım Orman Şûrası düzenlenmişti bildiğiniz üzere.

Sonuç bildirgesi de Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanmıştı.

Maddeleri üzerinde tekrar durmayacağım ancak tarihlerde şura ile ilgili fikirlerimi köşe yazımda yazmış merak edenlerinde Şûra’nın sonuç bildirgesini tarım ve orman bakanlığı sitesinden tek tek okumasını tavsiye ederim.

O süslü kelimelerle yazılan maddelerden hangileri acaba hayata geçmiş.

Sonuç itibari ile sektör temsilcilerinin çağrılmadığı o şatafatlı, devrim niteliğinde olacağı söylenen Şûra’da alınan kararlar bakanın görevden affını istemesiyle sadece internet sitesinde yer alan bir bakanlık faaliyeti olarak kaldı.

Bunlara ek olarak, 18.03.2020 tarihinde korona virüse karşı ekonomik tedbirler alınmıştı. 

Alınan 19 maddelik kararlar ile belli sektörler desteklenip, KDV indirimi yapılıp borçları ertelenmişti. Üreten çiftçiye gelince sağlık çalışanları gibi bir teşekkür edilip geçiştirilmek istenirken artan muhalif sesler yükselince, faizleri işletilmek suretiyle çiftçinin banka ve tarım krediye olan borçları bir süreliğine ertelenmişti.

Şimdi tüm bunları ve gelişmeleri şunun için anlatıyorum. 

Dün köşe yazımı hazırlarken artık gelen zam haberlerine yetişmek imkânsızlaşıyor.

İşte daha dün, sanayi ve ticarethanelerde kullanılan elektriğe yüzde 25, konut ve tarımsal faaliyetlerde kullanılan elektriğe ise yüzde 15 zam geldi.

Gece yarısı ise, bir zam haberi de doğalgaz ’dan geldi.

Konutta kullanılan doğalgaza yüzde 30, sanayi abonelerine yüzde 40, elektrik üretimi amaçlı tarifeye yüzde 17 oranında zam uygulandı.

Enflasyon ve kur baskısı devam ederken buğdayını 8 – 8,5 TL’den satan çiftçi adına kimse sevinip, halay çekmesin.

Şuna emin olun, yılbaşında ayında asgari ücretliye yapılan 1.427 TL zam nasıl buhar olduysa, devletin daha resmi olarak açıklamadığı hububat fiyatları da kimseyi sevindirmesin.

Fazla değil 1 yıl sonra, çiftçi aynı tarlasını ekmek için hazırlıklara başladığında kendisinden alınanın üzerine ne kadar koyarak tekrar ekim yapabileceğini yaşayarak görecek.

Çünkü akaryakıt maliyeti ile beraber elektrik ve doğalgaz ‘da ki zam furyası gübre, tohum ve ilaç maliyetlerini tırmandırmaya devam edecek.

Dolayısıyla önce patates ve soğan lobisi terörist ilan edildi, sonra halciler, şimdi de sıra:

Tarlamı bu maliyetlerle ekemiyorum diyecek çiftçiyi, topyekûn terörist ilan etmeye geldi. 

Sıkışan beton ekonomisi için arka arkaya önlem, tedbir ve kurtarma stratejileri ise açıklanmaya devam ediyor.

Peki ya sıkışan tarım sektörü için siz hiçbir hazırlık destek paketi falan duydunuz mu?

En önemli ve büyük stratejik plan, tanzim çadır günleri olabilir mi sizce?

Böyle giderse korkarım ki tanzim çadır günleri bile varlık ile anılacak günler olarak hafızalarımızda yerini alacak.

Neyse ki, yatla gezenlerin dışında hepimiz aynı gemideyiz!