Türkiye Varlık Fonu’na devredilen ÇAYKUR, BOTAŞ, PTT’nin devir sonrası yaptığı zararlar konuşuluyor. Sadece onlar mı, halk ucuz ekmek yesin, keyifle çay içsin diye zarar eden şirketler yoksula vergi ve zam olarak dönüyor.
KATMA DEĞERSİZ ÇAY ZARAR EDER
Dünyada en çok çayı biz tüketiyoruz. “Dünyanın hem en ucuz çayını üretiyor, hem de en ucuz çayını içiyoruz.” Çayımız o kadar katma değersiz ki kar etmek olası değil. Türk tarımının temel problemlerinden biri, ürünlere değer katamamamız. Benzer çayın fiyatı Uzakdoğu’da 2 bin Dolar’a kadar çıkıyor. Binlerce çay çeşidi var. Tarımın hamallığını yaptığımızı söylemiştim. Türkiye’de çay gerektiği gibi harmanlanmıyor. Tarladan toplanıp çeşitli üretim prosesinden sonra paketleniyor. Dünya örneklerinde yapraklar ayrıştırılır, farklı harmanlar yapılır ve yüzlerce farklı damak zevkine uygun çeşitler ortaya çıkarılır.
TEA MAKERS FARKI
Şarapçılıkta olduğu gibi çay uzmanları çok büyük bütçelerle çalışır ve her yıl değişen çay koleksiyonları hazırlarlar. Dünyaca ünlü çay markaları özel uzmanlarıyla fabrikalardan çay toplayıp kendi harmanlarını yaparlar. Tütsülü, baharatlı, narenciyeli yüzlerce çeşit farklı demleme yöntemleriyle şarap kadar kıymetlendirilir. Bu sayede İngilizlerin çay saati, Uzakdoğuluların çay ritüelleri dünya çapında paha biçilemez ürüne dönüşür. Hal böyle olunca üretici de tüketici de kazanır. Bizim çayımız dünyanın en keyifli anlarına eşlik etse de kabul edelim, katma değeri düşük.
ÇAY UZMANLARI ÇAY SEÇER
Çocukken hatırlıyorum Lipton’un fabrikasından çay eksperleri bahçeleri kontrol eder, öneride bulunur ve alım yeri denen yerlerde çayları seçerdi. Her çayı her fabrika kabul etmezdi. Tek yaprak, iki yaprak, mayıs çayı gibi pek çok farklı segmentteki çaylar farklı fiyattan satın alınırdı. Hatta sözleşmeli tarım yaparlar ve bazı özel bahçeleri özellikle seçerlerdi. Şimdilerde ÇAYKUR’a tüm çaylar aynı fiyattan satılıyor. O kadar ki çoğu zaman çayın içinde ne olduğuna kimse bakmıyor bile. ÇAYKUR’un eli kolu çoğu zaman bağlı. Kota koysa, çayı seçtirse maazallah millet kazan kaldırır. Çayın kendi sorunları yazmakla bitmez, enflasyona konu olan “servis edilen sıcak içecekler” konusu da önemli bir nokta.
10 AYLIK ZARAR ŞİMDİ GÜNDEMDE
Twitter’da da ÇAYKUR’un zarar ettiğine dair bilgiler dolaşıyor. Bilgiler 2021 yılına ait. Biri açıklıyor diğerleri peşi sıra kopyalıyor. Kimsenim bu bilgi gerçek mi değil mi umurunda değil. İçinde kötülük olan her şey tutuyor. Bir yıllık bilgiler şimdi ısıtılıp sunuluyor, sanki magazin programı.
Çaykur 2021 Faaliyet raporu yayınlanalı neredeyse 10 ayı geçti. 2021 yılı net zararı 503 milyon. Bu yeni bir gelişme mi hayır. 1998, 2004, 2005, 2006, 2007 ve 2014. 2015, 2016 yılları hariç hiç kar etmedi. Söz konusun yılların karı da maksimum 80 milyon TL o da 2016 yılında gerçekleşmiş.
Çay fiyatları belli bir düzey de artsa da diğer gıda ürünlerine göre görece, daha az zamlanan ürünler arasında, elbette karlılığa onun da olumsuz etkisi var.
ENFLASYON YÜKSEK ÇIKMASIN DİYE DÜŞÜK FİYATLI ÇAY
Enflasyon yüksek çıkmasın diye üreticiye verilen zamlar ürünün satış fiyatına yansıtılamıyor. Örneğin buğdaya yapılan zam devlet tarafından sübvanse edilip uygun fiyatlı un ile ekmeğe zam yapılması önlenmeye çalışılıyor. Buna rağmen ekmek 5 TL. Bu sayede ekmek sözde uygun fiyata satılıyor.
SOSYALLEŞTİKÇE ZARAR EDİYORUZ
Bu sayede hem halk uygun fiyattan ürüne ulaşabiliyor hem de çiftçi kısmen de olsa korunmuş oluyor. Uygulamaya bütçe de “görev zararı” denilirken 2 yıl önce kavram “görevlendirme gideri” olarak değiştirildi. Zarar etmiyormuşuz gibi algılayalım diye. Türkiye’de en çok görev zararı açıklayan kurum Ziraat Bankası, Sosyal Güvenlik Kurumu, Toprak Mahsulleri Ofisi. Sosyal devlet olmanın karşılığı, sosyalleştikçe zarar ediyoruz. Keşke Ziraat Bankası o kadar reklam yapmasa da biz de zarar ödemesek.
GÖREV ZARARI YAZACAĞIMIZA KAR ETTİRSEK
ÇAYKUR’un açıkladığı zarar ile birlikte konu tekrar gündeme geldi. Kamu kurumlarının temel sorunlarından biri halk ucuz gıda tüketsin diye zarar yazarak yönetilmesi. Oysa elektrik, doğalgaz gibi kalemler hiç biri sübvanse edilmiyor, hepsi özelleştirildi. Halk tüm bunlara yüksek fiyattan sahip oluyor. Elektriği pahalıya satın alan, yüksek fiyattan ısınan düşük gelirli ekmeğe ve çaya uygun fiyat ile sahip oluyor.
Zarar eden kurumlar daha verimli çalıştırılabilir mi? Neden olmasın. Türkiye’nin köklü kurumları doğru yönetilse üretici de tüketici de kazansa fena mı olur. Hangi kurum, zarar ettin diye sorgulanıyor. Yönetici kaynaklı zararlar görülmüyor bile. Özel sektörde olduğu gibi zarar eden yönetici bunun hesabını verse. Kar ettiren de pirim alsa.
ÇAYKUR’a dönersek ilk defa mı zarar etti. Çocukluğumdan beri hep zarar eder. Pek çok sebebi var. Bazılarını anlattım, çayın milli içecek olması, üreticinin korunması, değerinin düşük olması sebeplerden bazıları. Ucuz ekmek gibi ucuz çay da halk için neden zarar ettin diye sorduklarında düşünmek lazım.
İKLİM KRİZİ ÇOK BÜYÜK TEHLİKE
Türkiye’de yıllık ortalama 1.45 milyon ton çay üretilmekte. İklim değişikliği nedeniyle geçmişte 1.743kg/da olan verim son yıllarda 1.708 kg/da olarak gerçekleşmekte. Eskiden dört sürüm olan çay şimdilerde 3 sürüm bile alınamıyor. Rize iklim krizinden en çok etkilenen mikrokliması olan bir alan, kuraklık had safhada. Bu yıl düşen yağış miktarı bir önceki yıla göre % 58 oranında azaldı. Uzmanlara göre önümüzdeki 30 yılda çay üretilemez hale gelecek. 762 bin dekar olan üretim alanı son yıllarda tarıma olan ilgi nedeniyle 849 bin dekara çıktı. Üretim alanı artsa da çiftçi başına düşen üretim giderek azalıyor. Köye dönelim çağrılarından sonra millet 100 kg çay için birbirini öldürüyor.
ÇAYA BAKILMIYOR
Kişi başına düşen çay üretimi düşünce maliyetler de artıyor maalesef. Çay çiftçilerinin % 80’den fazlasını normalde şehirde yaşayan ve sadece yazın çay için köye gidenler tarafından yapılıyor. Gübre ve çay fabrikalarından alınan çay lifleri en önemli bakım ürünü. Böyle olunca da çaya gereken önem yeterince verilemiyor. Çay tarlaları oldukça yaşlı, yenilenmesi lazım ÇAYKUR çeşitli önlemler alsa da kısmen başarılı olunabiliyor.
ÇAYA ÖZEL YENİ ARAZİ DÜZENLEMESİ
Başka bir sorun, anneannelerin elleriyle diktiği ağaçlar özenle büyütüldü sonra devlet geldi buralar Orman arazisi dedi. Birçok eski çay tarlası Orman arazisi oldu. Pencereden kolunu çıkarsan Orman arazisine değiyor. Küçük arazilerde az miktarda çay üretildiğinden köylü kar edemiyor. Buraya özel çay arazileri yeniden çalışılamaz mı?
ÇAYKUR ve diğer şirketlerin mali tabloları herkese açık. Hesaplarda farklı bir şey dikkatimi çeker mi diye baktım.
ÜRETİM MALİYETLERİ YÜKSEK
Pazarlama harcamaları 30 milyondan TL’den 38 milyona yükselmiş.
2020 yılı 1 kg çay maliyeti 23 Türk lirasından neredeyse 3 katına çıkmış.
2020 yılı enflasyon oranı %14 düzeyindeyken 2022 yılı enflasyonu % 85’in üzerinde.
Yaş çay fiyatı 2022 yılı fiyatı 3.27 kuruş. 2022 yılı fiyatı 6.70 kuruş. % 100’den fazla zam yapıldı. Çay satış fiyatları kg başına zamlansa da yaş çaya yapılan zamları karşılayabilecek düzeyde değil.
KATMA DEĞER YOKSA ÇAY DA YOK
Ezcümle; hem şoför arkası hem üç kuruş olmuyor, tarımı akılla yönetmek gerekiyor. Üretim zamanı çiftçiyi, tüketim zamanı tüketiciyi memnun etmek için alınan kısa vadeli önlemler uzun vadede ayağımıza takılıyor. Palyatif çözümler yerine inovatif çalışmalar yapsak, verimi artırsak, üreticinin dertlerini dinlesek, çaya değer katsak daha iyi olmaz mı?